Türbanlı kadının reytingi yok mu?

Geçtiğimiz günlerde yeniden alevlenen “Dizilerde türbanlı karakter” tartışması en son “türbanlı karakterin reytingi yok mu” sorusuna uzandı.
Öyle ki türbanlı kadınların cinsel içerikli sahnelerde oynayamayacağı için gerçekçi karakterlerin yaratılmadığı sorunu üzerinde hemfikir görüşler ardı ardına yayınlandı.
Ben konuya biraz daha geniş açıdan bakmak istiyorum. Gelin 2006 yılına gidelim… Ekranlarda bir kadın hikayesinin fırtınası esiyor… atv’de yayınlanan dizi, reytinglerde ilk üçten düşmezken dizinin başrol oyuncusunun yönetmenle samimi görüntüleri basında yer alıyor. Çocuklarıyla hayatına yön vermek isteyen kadının hikayesi tam da bu skandalın üstüne hayatından tüm erkekleri çıkararak bir denizin ortasında sona eriyor.
Neden hiç düşündünüzmü? Onlarca bölüm esas kadınla erkeğin birlikteliğini bekleyen izleyici sonunda hayatını çocuklarına adayan cefakar anneyi denizin ortasında buluverdi. Deniz’den kaçan kadın kendini denize attı…
Skandal dizideki mazbut, fedakar, ailesine değer veren bunun için aldatıldıktan sonra çocuğunu kaçıran adama bile geri dönmeyi deneyebilen kadın imajı karakteri canlandıran oyuncunun gerçekliğiyle uyuşmayınca dizideki karakter daha da radikal bir yol seçerek sona erdirildi. Eğer skandal bir anneyi canlandıran kadının değil de başka bir karakteri canlandıran kadın oyuncunun başına gelseydi emin olun o dizinin sonu bu şekilde şekillendirilmezdi. Yani Aliye’nin anneliği, anneliğin kadınlığı unutturan “kutsallığı”, hayal dünyasına yakından uzaktan değmeyen bir gerçeklikte bile o kutsala uzanan herhangi bir elin varlığı hemen uzaklaştırılırdı ki uzaklaştırıldı.
Sonrasında ne o oyuncu başarılı bir rolle ekranda tutunabildi, ne de sonraki dizilerde yer alan cefakar annelere (çocuklarının babalarına duydukları aşk dışında) dolu dizgin bir aşk hikayesi yazılabildi. En sonra örnek Öyle bir geçer zaman ki’nin Cemile’si hala Ali’yi dizlerinde avutuyor, bir ara yakınlaştığı avukat nedense artık o kadar etrafında görünmüyor…. Aynı dizinin içinde başta söylediğim önermeye aykırı gibi görünen Ahmet –Berrin-Hakan üçgeni ise aslında derinde benzer anlamları taşıyor. Çocuğu için sevmediği bir adamla evli kalmayı göze alan Berrin (dikkatinizi çekerim kadın çocuğu, en kutsal görevi annelik için ömürlük aşkını hiçe sayıyor (tabi ki şaşırmadık annelik kutsal mesajı olmazsa olmazlarımızdandır)) Ahmet’e ancak kendisini tehdit ederek, çocuğunu kullanarak onunla yaşamaya mecbur bırakan kocasının lütfuyla geri dönebiliyor. Sonuçta kadın annelik “içgüdüsüyle!” çocuğunu bırakmamak için çileleri göze alırken ancak nikahlı kocasının izniyle anneliğinden bir şey kaybetmeden o aşkı yaşayabiliyor ve aşk kadın için ikincil öncelikte kalıyor. Aynen Ali’nin çocuklarını düşünmeden Caroline’e koşması ancak Cemile’nin evlenmeye kalktığında müstakbel eşinin öldürülmesi gibi, zira o karakterin diziden çıkışının nedenlerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum…
O kadın hikayesinin bu kutsallaştırma algısının su yüzüne çıkmasında bir kırılma noktası olduğunu düşünüyorum… Kadının görevinin defalarca hatırlatıldığı o algıyı bozacak bir durum yaşandığında karakterin mesaj yoğunluğunu arttırarak, hatta radikal adımlarda onlarca bölümdür beklenen sonu tepe taklak ederek toparlanmaya çalışıldığı bu “ideolojik” araçlar için aksini düşünenlerin çocuklarını da çok seven ancak aşkını çocuklarına tercih etmek zorunda kalan “iyi” bir kadın karakter göstermelerini rica ediyorum. Boşuna düşünmeyin bulamayacaksınız….
Şimdi, türbanlı kadınlar dizilerde sevişebilir mi tartışmasına gelmeden isterseniz bir de şöyle düşünelim kadın bedeni üzerinden kutsallaştırılan değerler bu ister örtünme ister annelik olsun bir şekilde zedelenebilir mi? Bunun dinle veya türbanla ilgisi yok, o alana çekmeye çalışanlara daha geniş bir çerçeve sunarak şunu soruyorum “Kadının başka değerler üzerinden kutsallaştırılmadan cinsel çekiciliği var da, kutsallaştırılınca yok mu?”, “Anne rolünün reytingi yalnızca fedakarlığında mı saklı”, “Yoksa anne olan bir kadının cinsel birlikteliği ekranda yalnızca kocasıyla olunca mı reyting anahtarı, başka bir erkekle aşk dizinin intiharı mı”, ve asıl soru : Amaç reytingten çok muhafazakar mesaj vermek mi? Öyle olmasaydı Cemile, Hikmet Karcı’yla birlikte olamadan düğün kana bulanır ancak eski kocasının tecavüzüne uğraması ekranda yer alır mıydı? Kadının vücudu ancak ondan menkul olsaydı Cemile şimdiye kadar aşksız kalabilir miydi?
İlk başta sorduğum sorunun cevabını ben vereyim, türbanlı kadının da reytingi vardır ancak türbanlı kadına “kadın” gözüyle bakabilecek bir erkek karakter yazmak, o iki karakteri canlandıracak oyunculara destek verecek, o kanala gelebilecek olası “örtümüze, dinimize hakaret var” eleştirilerine kaşı dik durabilecek yapımcı bulabilmek biraz zor.
Özetle tabularımızla ekran karşısında da baş başayız, iyi seyirler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir