Geçtiğimiz hafta gündemden düşmedi, “İki kadını öldüren erkek evlendirme programında kendine eş aradı.” Adamın hayatındaki iki kadını nasıl öldürdüğünü soğuk kanlılıkla, hatta gülerek anlatması izleyenlerin kanını dondururken programdan diskalifiye edilmesiyle video son buluyordu. Alevlenen kadına şiddet tartışmaları bir yana odağı evlendirme programlarına çevirmek istiyorum.
Evlilik Programları Neden İzleniyor?
1995-2009 yılları arasında yapılan uzun vadeli bir izleyici araştırmasının sonuçları kadın ve evlilik programları hakkında dikkat çekici sonuçlar barındırıyor. 2007 yılında hayatımıza giren izdivaç formatlarını da içeren “kadın veya evlilik programları” şıkkı değerlendirmeye katılan 1411 kişinin 587’si tarafından “yayından kaldırılmasını istediğiniz program nedir?” sorusuna yanıt olarak listede 1. sırayı elde etti. Kısacası araştırma sonuçları izleyicilerin bir kısmının programlardan rahatsızlık duyduğunu ifade ediyordu, neden rahatsızlık duyulduğuna biraz sonra geleceğiz peki insanlar neden bu formatları izliyor?
Denizli’de 240 kadın üzerinde yapılan bir araştırmaya göre kadınların %32.5’i ekran karşısında yalnızlığını gidermek, %15.4’ü beterin beteri olduğunu düşünerek rahatlamak için gündüz kuşağı programlarını izlediklerini dile getirmiş, diğer seçenekler yüzdeyi küçük paylara bölüyor. Evlendirme programlarını da içine alan bu parantez özetle gerçek olduğu varsayılan hikayelerin izleyicilerle paylaşılması, dramatize edilen anlatıların izleyicilerce kendi hayatlarıyla kıyaslanması üzerine detaylanıyor. İzleyici bir hikaye izlemenin yanı sıra kendi hayatını ekrandakiyle kıyaslamak ve rahatlık duymak için bu programları kullanıyor.
İnsanlar Evlilik Programlarından Neden Rahatsız?
Genel görüşleri özetlemek gerekirse muhafazakar kesim evlilik kurumunun kutsallığını zedelediği inancıyla programlara karşı söylem üretirken, bir kesim de programın evlilik kurumunun ve cinsiyet rollerinin pekiştiricisi olduğu için bu programları ekranda görmek istemiyor.
Bir kesim daha var ki onların gerekçesi çok daha ilginç… Eşlerine şiddet uygulayan erkekler üzerinde yapılan bir araştırma kimi erkeklerin de evlilik programlarına soğuk baktığını vurguluyor ve bu kişiler programı sevmemenin gerekçesini “kadınların özellikle maddi açıdan, kendilerini başka erkeklerle kıyaslamaya başlamaları ve bu programların kendilerini yetersiz görmelerine neden olması” olarak açıklıyor.
Evlendirme Programları Evlilik Piyasasını Genişletti
Bu programların olumlu yanları yok mu elbette var… “Evlilik Pratiklerinin Dönüşüm/Yeniden Üretim Sürecinde Evlendirme Programları” adındaki makalede detaylandırıldığı üzere programlar evlilik piyasasını genişleterek sosyal yaşamda eş bulamayan kişilere evlenme imkanı sunuyor. Yaşlı çiftler, çok kez evlenip boşanmış olanlar, yabancı uyruklu kişiler, çocuk sahibi olanlar kısacası toplumda flört etmesi ve eş bulması zor olan kişiler bu programlar aracılığıyla evleniyor. Bu evliliklerin niteliği, sonuçları ve nedenleri tartışılabilir, ancak konumuz bu değil. Belirtilmeli ki bu programların da dışladığı evlilikler var. Örneğin eşcinsel birliktelikler programlar içinde yer almıyor yani evlilik çatısı içinde ötekileştirilenlere bir yuva vadeden bu programlar da aslında bir başka kısmı ötekileştirerek kendi evlilik çatısını yaratıyor.
Televizyonda Şiddet İzleyiciyi Güvensiz Hissettiriyor
Başladığımız yere geri dönersek… Televizyonda iki kadını öldürmüş bir adamın eş araması evlilik programları içinde ilk mi? Evet… Bilinçli bir gösteri olabilir mi? Olabilir, bilmiyorum… Bu gösterinin amacı yalnızca dikkat çekmek mi peki, olabilir elbette.
Yalnız bu şiddet anlatılarının uzun süreçte farklı sonuçlarından da bahsetmeliyiz. Şiddet, aldatma gibi pek çok kötü ilişki ve evlilik hikayesinin ekrana geldiği programların izleyicinin güven algısında rol oynadığını vurgulayarak ilerlemek istiyorum. Gerbner’in ekme kuramı üzerine yani TV izleme süresinin izleyicideki etkiyi artırdığı ve toplumsal algıyı zamanla değiştirdiği kuramı üzerine düşünürsek şiddet anlatıları içeren programların zamanla izleyicinin güvensizlik duygusunu artırdığı hatırlanabilir. Kendini bu anlatılar karşısında emniyetsiz hisseden izleyicinin aileye, toplumsal düzene ve elinde olanlara daha güvenle bağlandığı ve tam anlamıyla “beterin beteri var” anlayışıyla haline şükrederek durumuna duyduğu öfkeyi bastırdığını iddia etmek yanlış olmayacaktır. Elbette yalnızca kadın programları değil aksiyon filmlerinden haber bültenlerine, dizilerden korku filmlerine kadar tüm şiddet anlatıları bu algıyı destekler. Korkunun araç olarak kullanılmasıyla iktidar ve statükonun pekiştirilmesi de medyanın etkileri hatta misyonları arasında sayılabilir.
Günde ortalama 5 saat TV izleyen kadınların hayatında neredeyse 10 yıldır bir boşluğu dolduran evlilik programları evlilik kurumunun kutsallığını, cinsiyet rollerini yeniden üretirken ekrandaki diğer programlar gibi tartışmaya açık pek çok nokta barındırıyor. Tartışılacak daha çok nokta var elbette ancak bir dahaki sefer bir de yazdığım değerlendirmeler üzerinden izdivaç programlarına bir bakın sayın izleyici. Bakalım siz neler göreceksiniz?