
Kültür sosyoloğu Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu ile dizileri masaya yatırdık. Dipnot Tablet Dergi’nin sorularını yanıtlayan Tekelioğlu, yeni reyting panelinden, kanalların yayın stratejilerine kadar pek çok başlığı analiz etti. İki bölüm halindeki röportajın ilk kısmı şimdi sizlerle. Sadık izleyiciler ve sektör profesyonellerinin dikkatine!
Romantik komedi dizilerinde artış var. Aşk Yeniden son örnek… Bu diziler nasıl ve neden çalışıyor?
Aşk Yeniden’den sonra böyle bir iddia yaygınlık kazandı. Olabilir, romantik komediler bahsinde bir boşluk da var ama, bu dizinin sadece bu nedenle çalıştığını hiç düşünmüyorum. Aşk Yeniden de ilginç olan nokta fakir kızın babası, ailesi. Zengin oğlanın evi, çevresi çok daha şematik, karikatür karakterlerle dolu. Diziyi gerçek hayata bağlayan, sahicileştiren kızın ailesi. Böylece dizi, hem bir mahalle hikayesi, hem de bir Karadeniz komedisi ihtiyacını karşılıyor. Tabii ki, başrollerdeki kahramanların “ekran kimyası” da tutuyor. Aşk Yeniden, birkaç farklı etken bir araya geldiği için başarılı oldu. Piyasanın, “böyle işler tutuyor” diye romantik komediye saldıracağı da aşikar.

Mafya işleri de öyle…
Bu minvalde tutan işlerin mafya dizileri olduğu için tuttuğunu hiç düşünmüyorum. Poyraz Karayel mesela, doğrudan eksik/fazla babalık üzerine bir dizi. Ayrıca, Küçük Ağa modeline de bir tepki aslında, büyümüş de küçülmüş, ergenleştirilmiş bir çocuk yerine, çocuk gibi çocuk görüyoruz. Bu çocuğun bir babası (Poyraz) var ama pek de yok, Poyraz’ın babası da ortada yok, hiç bilmiyoruz oradak, hikayeyi ve onun seçtiği baba, yani Bahri ise mafyatik. Kendi kızına baba olamayan bir babanın mafyatik olmasının hiç bir önemi yok. Mafya hikayesi bir paravan sadece. Üstelik, yan karakterler de çok ilginç… İyi ve yaratıcı bir formül, Poyraz Karayel benim severek izlediğim dizilerden biri.
Son zamanlarda TV dünyasında neler oluyor?
Panik yaşanıyor. (Gülüyor)
YENİ PANELİN AYNASI FOX TV
Reyting sistemi değişikliğinden mi bahsediyorsunuz?
Evet… Yeni Reyting sistemi, artık kanalların başka bir sosyolojik gruba hitap etmesi, o grubun çözümlenememesi, daha doğrusu, çözümlenmesi ama o çözülen şeyin bir türlü kabul edilememesi.

Çözenler kimler?
Fox dizileri yeni sistemle ruhen örtüştü. O Hayat Benim, Kiraz Mevsimi gibi benim izlenmekte zorlandığım, lastik gibi uzayan, karakterleri sürekli ruh hali değiştiren diziler yüksek izlenme oranları elde ediyor.
Atv’de de Kara Ekmek var mesela…
Kara Ekmek de bence yapısal olarak bir Fox dizisi. Bu dizilerin en önemli özelliği karakterlerin sürekli ruh hali değiştirmesi. Kara Ekmek’te kız hamile kalıyor sevgilisine gidiyor, adam aldır diyor, kız ısrar ediyor yalvarıyor, olumsuz cevap alınca da seni öldüreceğim deyip bıçaklıyor. Eskiden bir karakterin tutarlılık anlamında tekil bir kişiliği oluyordu, şimdiki karakterler ise “queer” özelliklere sahip. Tekil kahramanların itilip kakıldığı, kahramanın da birden çok, çoğul-karakteri olduğu postmodern bir durumun içindeyiz. Ekran tuhaf (çoğul, değişken ruh halinden söz ediyorum) kadınları seviyor. Erkeklere göre kadın karakterler daha fazla sanırım.
SURVİVOR BİR DİZİ…
Bu olumsuz bir örnekleme mi?
Hayır, buna bir itirazım yok ancak bunlar yeni panelin paniğiyle ortaya çıkıyor onun altını çizmek istiyorum. Bu panelin Kanal D ve Star’a iyi çalışmadığı, Fox’u ise yukarı taşıdığı ortada. Eskinin C grubu şimdinin AB’si gibi oldu… Oyunu değiştiren bir etken de TV8’in şovlarının dizileşmesi. Bir şovu 5 güne yayıyorsan, sen orada bir dizi kuruyorsundur. Survivor bir dizi yapısal olarak. Her hafta aynı şeylerin olduğu, gerçeklik hissi tabii ki güçlü bir tür dizi. Ancak, haftada beş gün olursa, Survivor’ın da yorulabileceğini düşünüyorum. Örneğin, Bu Tarz Benim de önce yüksek reytingler aldı, sonra ikiye bölündü ve söndü. Survivor da yorulabilir, ben TV8’in doğru bir yol haritası izlediğini düşünmüyorum.
TV8 YA KRAL OLACAK YA DA ÇÖKECEK!
TV8’in dizi yayınlaması doğru bir hamle midir?
Sadece reality şov yayınlarım derse o zaman tematik bir kanala dönüşür. Ana akım bir kanalın dengeli bir yayın yapması lazım. TV8 izleyicisi o kanalda reality bekliyor. Maral bence Kanal D’de yayınlansaydı, 2 puan daha yüksek reyting alırdı. TV8 ilginç ama riskli bir şey deniyor. Ya kral olacak ya da çökecek. İş yapan birkaç şovu var, seneye ne olacak? “All Star” zaten yapıldı, seneye de “Best Of” yapılamaz ki? Kaç yılın mirası “All Star” kadrosu? Beş güne yaydığında şova yeni bir çıta koyacaksın. Seneye müthiş şeyler koymalısın ki izlensin.
Sektör bu kadar karışıkken hangi kanal yükselişe devam eder dersiniz?
Star, Kanal D, Fox ve TV8 arasında görünüyor şu an yarış. TV8 dengeli bir yayıncılık sürdürmediği için düşerse çok kötü düşecek. Star yeni sisteme uyum sağlamak için biraz daha çabalıyor, düşük de olsa işlerinin arkasında duruyor. Bence Fox kesin olarak ilk ikide olacak. Yine de, kağıtlar yeniden karıldığı için diğerleri için bir şey öngörmek bir o kadar zor.
Atv’de de Karadayı bitiyor.
Evet, Karadayı şu an kanalı yukarda tutan tek iş ve bitecek. Bir de, iyi kötü çalışan Kara Ekmek var, o da dediğim gibi aslında bir Fox dizisi formülü. Kertenkele’nin kalıp kalmayacağını bilemiyorum.
Yeni Türkiye’nin ekranında 2016’da neler olacak?
Tabii ki daha çok Reality! TV8 dışındaki diğer kanallar da sürekli olarak reality deneyecek. Şu ana kadar beceremediler. Geçen gün Fox’ta Sesi Çok Güzel başladı ancak bence pek parlak değil. Orada tek çalışan Sibel Can, halbuki O Ses Türkiye’de 3 jüri de çalışıyor. Jürilerin kahramanlaşması lazım, Sesi Çok Güzel’de bu potansiyele sahip tek isim Sibel Can. Ve Kazanan’da da öyleydi. Mürebbiye gibi bir Şebnem Ferah, herkese gülücükler dağıtan Kenan Doğulu ile bu iş olmaz.
Nasıl olur?
Bir iş tutsun diye taklidini yapmakla olmuyor. Tutacak şovu bir terzi gibi baştan tasarlamak gerekiyor. Var Mısın Yok musun mesela iyi bir örnek. Ancak, üçüncü denemede çalıştı, Acun’dan sonraki denemelerde ise çalışmadı. Çünkü Acun, Var Mısın Yok Musun’unu bir armağan ritüeline dönüştürdü. Katılanlar muhtaç olmalarına rağmen ekranda öyle görünmüyordu, sosyolojik bir makyajdan geçemişlerdi. Bir diğer “yenilik” ise, rekabet yerine dayanışma hissi yaratılmasıydı. Yarışmacılar, hissettim hissetmedim diye, fal bakar gibi birbirlerine yardımcı olmaya çalışıyor ve şov baştan sona, şarkıları, ağlamaları, konfetiyle kutlamalarıyla bir hisler ritüeline dönüşüyordu.
GÜZEL KÖYLÜ BAŞARILI BİR İŞ
Sizi şaşırtan bir iş oldu mu?
Güzel Köylü, pastoral bir hayat, hafif erotik çağrışımlar, Ege aksanı, sıcak ve eğlenceli bir iş ama yaz sonrası kan kaybetmesini bekliyordum. Oysa hala çok iyi direniyor. Örneğin, iki yeni işin başladığı geçen hafta, zor bir geceyi minimal kayıplarla atlattı. Sıradan gibi görünen ama aslında çok başarılı bir proje. Yeni paneli hangi dizi çözmüş derseniz: Güzel Köylü. Ama yapanlar da nasıl çözdüklerini bilmiyor olabilirler…
Bir de çok iyi başlayıp tepetaklak olanlar var.
Örneğin, Gönül İşleri çok iyi başlayıp sonra inanılmaz hatalarla yanlış bir yere gitti. Başroldeki kadını antikahramana çevirdiler, nefret etti insanlar. Bana sorarsanız Gönül İşleri’nin senaristinin kadınlarla ilginç bir meselesi, sorunu var. Oradaki üç kadın da, temel olarak sorunlu olarak yaratılmış. Birisi çok naif, bir diğeri iyiyle kötüyü ayırt edemiyor, başroldeki Bennu ise neredeyse gaddar, bir anti-kahramana dönüştürülmüş. Halbuki, çok ilginç ve yeni bir Baba karakteri vardı (kızlarını tek başına büyüten, onlara annelik yapmış), onu da sonunda yüzü sirke satan, kötü bir adama çevirdiler. Gönül İşleri senarist kazalarıyla reytinglerde kayboldu.
Serçe Sarayı?
İlginç hikaye, berbat bir uygulama… Bir kere, sahici bir mahalle kuramadılar dizide. “Womenizer” bir adam, tüm İstanbul’u halletmiş, sonra mahalleye dönmüş, çocukluk aşkınının peşinde ama o artık orta yaşlı, 2 çocuklu bir kadın. Olabilir mi? İnandırıcı olması için karakterlerle çok uğraşmak gerekiyor. Halbuki, Mert Fırat’a öyle diyaloglar yazılıyor, öyle oynuyor ki o mahalleden çok Levent’te yaşayabilecek bir karaktere dönüşüyor. Makyajı, saçı, aksanıyla Songül Öden ise basbayağı yanlış bir cast. O diziye Nejat İşler ve Nurgül Yeşilçay’ı koy, biraz da mahalle ağzıyla konuştur bak nasıl tutar o durumda…

Nurgül Yeşilçay dediniz de, Paramparça da Karadayı’yı yerinden etti.
Elbette, tempolu iş, cast çok iyi. İzleyici, her bölümde kafasındaki bazı sorulara cevap buluyor. Ayrıca, ondan sonraki bölüme dair de bir merak unsurunun ipuçları da kuruluyor. Paramparça sana bildiğini yeniden anlatmıyor, en azından ilk 5 bölümde hiç kendini tekrar etmedi. Sonra onda da aksamalar oldu ve anında reytinglere yansıdı.
OKAN BAYÜLGEN YENİ PANELDE ŞANSSIZ
Yeni paneli anlamak için bu işlerin analiz edilmesi lazım.
Kesinlikle… Çarkıfelek gibi işlere yeniden bakılabilir, bugün Mehmet Ali Erbil yeni panelde çalışmaz ama format çalışabilir. Okan Bayülgen’in de yeni panelde pek şansı yok… Baksanıza, ne kadar çabalıyor, konuklarını önceden açıklıyor, olabildiğince kibar olmaya çalışıyor ama nafile. Fakat 3 Adam daha gevşek bir iş olmasına rağmen çalışıyor.
TRT’nin yeni istihbarat işi, Milat dizisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
24 dizisinin Türk versiyonu gibi, aksiyon aksiyon aksiyon… Reaksiyon’un daha iyi aksiyon sahneleriyle çekileni… Hiç şansı olduğunu düşünmüyorum. Erkekler izliyordur da kadın izleyiciyi çekemez. Dizide doğru düzgün kadın bile yok, kadınlar ne izleyecek bu dizide?

Diriliş?
Diriliş bambaşka. Kurtlar Vadisine benziyor. Örneğin, Kurtlar Vadisi’ndeki Ömer Baba’nın işlevini İbn-i Arabi ile sağlıyor. Hamasetini biraz daha azaltsalar yıllarca çalışır, çünkü çok ilginç bir dönemi anlatıyor. Türklerin o dönemde o kadar Müslüman olmadığını, şaman gelenekleri henüz muhafaza ettiklerini biliyoruz. Zaten çadır duvarlarında, kıyafetlerde birçok şamanik simge görüyoruz, sadece anlatılmıyor. Tabii ki neticede bir kurgu izliyoruz… İyi bir prodüksiyon izliyoruz. Tüm eksiklilerine rağmen Diriliş’i beğeniyorum. TRT açısından önemli bir kazanım.
Dizi izleyicileri de profesyonelleşti artık değil mi, işleri ayırt ediyor?
Kesinlikle, dizi manyağı olduk. Kaç dizi başlayıp bitiyor, izleyici de uzmanlaşıyor artık. Twitter’dan eleştiriyor, kumandan da zaplıyor. Batsa da çıksa da bir dizi 13 bölüm sürmeli oysa…
BİZİM TELEVİZYONUMUZ BIYIKLI!
Yeni reyting paneli ne istiyor?
Öncelikle kendisini görmek istiyor, hayal edebileceği hikayeler izlemek istiyor. Kendi hayatında olmayan şeyler de istiyor, entrika istiyor mesela… Hikayenin ilginç olmasını istiyor, artık Çiçek Taksi olmaz. Ayrıca izleyici kadın istiyor, tuhaf kadınlar istiyor. Kara Ekmek’teki kız gibi bir iyi bir kötü olsun, sevip sevmemek konusunda arada kalalım istiyor. Avrupa Yakası’ndaki Burhan Abi gibi, O Hayat Benim’deki anne de öyleydi.

Ancak Yeşim Ceren Bozoğlu diziden ayrıldı.
Evet, bence dizi için çok büyük bir kayıp onun ayrılması çünkü o da izleyiciyi kararsız, arada bırakan bir karakterdi.
KENDAL EKRANLARIN J.R’ı!
Karagül Mesela…
Evet, Kendal Türkiye ekranlarının Ceyar’ı… 3 tane eşi var. Kendal kötü ama sevenleri de olduğu aşikar. Onun hayatını yaşamak isteyen çok kişi olduğuna da eminim. Karagül taklidi, replikası yapılamayan çok özgün bir iş bence. Bir açıdan çok modern bir hikaye, hepimizin içindeki endişeleri anlatan bir dizi… Baştaki ailenin durumunu düşünsene, müthiş bir düşüş. Maddi olarak şehirde bile yaşayamacak bir haldesin, kadınsın, daha önce kolejlerde okuyan çocuklarınla beraber feodal bir konağa sığınıyorsun. Gittiğin evde neredeyse herkes sana düşman. Bu, “maaş zengini”, AB grubunun içindeki endişeye tekabül ediyor…

Senaristler mi çözdü acaba bu işi?
El yordamıyla bulunmuş bir proje de olabilir.
Kara Para Aşk da bu ekibindi…
Bence Kara Para Aşk’ın en büyük talihsizliği oyuncularda. İyi bir erkek oyuncu ve çok da iyi olmayan bir kadın cast var. Halbuki kadın oyuncuların çizdikleri karakterin gerçekliği içinde olması (mafyanın elinde oyuncak olan, zengin bir genç kadın) hatta erkeklerden daha da dikkatli olması gerek ekranda çünkü üstleri çok daha çabuk çizilebiliyor. Zira dizi izleyicileri çoğunlukla kadın! Kadınlar kadınları daha çabuk silebiliyor…
KADIN OYUNCULARIN İZLEYİCİ KİTLELERİ YOK
Kadın oyuncular için sektör daha da zor.
Zor, kadın oyuncuların düşündükleri kadar izleyici kitleleri yok. Erkek oyuncuların var ama… Kenan’ın, Kıvanç’ın var! Ama Nurgül, Paramparça’yı yapmasaydı şu an ne olurdu bilemiyorum.
Bir konuyu daha konuşmak istiyorum, güya Çözüm Süreci’ndeyiz. Aşkın Dili Yok dizisini (Kocası faili meçhule kurban giden kürt bir insan hakları avukatının öğretmenle aşkını anlatacaktı) yayınlayacak kanal bulunamadı.
Son derece kutuplaşmış bir ülkedeyiz halbuki hikayesi iyiyse o iş tutabilirdi ancak politik korkular nedeniyle yayınlanamadı.

ULAN İSTANBUL’UN BÖLÜMÜ 50 KURUŞ OLSA İZLENİRDİ
Dijital yayınlar hakkında ne düşünüyorsunuz, Ulan İstanbul denemesi üzerine…
Saçma… 50 kuruş olsaydı izlenirdi, bölüm başı 2 lira dersen izlenmez. Fanları kızmasın ama dizi de harika değildi. Diziden çok bir varyete gösterisine dönüşmüştü. Sağlam bir olay örgüsü yoktu, diziyi iki yan karakterin söylediği şarkılar, sosyal medyada tekrar edilen “özlü sözleri” götürüyordu. Dijitalde denenecek bir dizi değildi.
Dizileri ideolojik makine olarak yorumluyorsunuz.
Evet hepsi öyle… Gerçek hayatı değiştirmeye çalışıyorlar çünkü. Örneğin, dizilere bakarsanız neredeyse tüm olumlu kahramanlar evlenmeye/evlendirilmeye çalışıyor. Ama evlilik istatistikleri de ortada, boşanmalar çoğalıyor! Çokeşliliği pek tasvip etmiyoruz ama, bir çok dizide gündeme geliyor. Dizilerin de siyasal-kültürel bir gündemi var.

Kayıp Şehir, Suskunlar, Ağır Roman ve Şubat… Biz bu dizilerde art arda ötekilerin hikayelerini izledik. Şimdi çok uzak bu anlatılar.
Evet, Türkiye’de siyaseten onaylanmayan (“marjinal”) insanların ekrana gelmesi pek de istenmiyor. Öncelikle otosansür var, kanallar korkuyor. RTÜK zaten istemiyor. İçinde bir kere “alevi” lafı geçti diye Kasaba dizisi bitirildi. Türk televizyonu bu anlamda bazı projelere şans veremiyor. Bol bol ahlaki değerlerinden söz edeceksin, herkesi evlendirmeye çalışacaksın, şiddet kötüdür diyeceksin ama bu arada bol bol şiddet sahneleri göstereceksin. Ergen espriler yap, o da tamam. Verdikleri tek özgürlük aşık olmak, bu nedenle ekranda bir sürü imkansız aşk var. Ama neticesi mutlaka evlilik olacak. Poyraz Karayel’de bizimkiler aşık, aynı evde geceliyorlar ama ayrı odalardalar… Aşk Yeniden’de çocukla kıza bir “imam nikahı” yapıp onları aynı yatağa yatırmaya doğru bir yol açıldı. Aşka izin var ama toplum denetiminde. İdeolojik makinelere bir başka örnek…
İşe yarıyor mu peki bu çaba?
Sanmıyorum, bu TRT’nin yıllarca insanları İstanbul ağzıyla konuşturmaya çalışmasına benziyor. Yayın tekeli kalktı ve ne gördük? Herkes kendi dilin konuşuyormuş. Eğlencenin disipline edilmesi lazım çünkü popüler kültür tehlikeli bir alan. Biraz popüler kültür teorisi okusalar, meseleyi anlarlar. Televizyondan korkuluyor. Bunun da bir sonu olacak.
TÜRKİYE’NİN FRİENDS’İ BEHZAT Ç’DİR
Behzat Ç yorumlarınız çok tartışıldı.
Türkiye’nin Friends’i Behzat Ç’dir dedim, saydıran saydırana. Türkiye’nin Friends’i Behzat Ç’deki gibi “arkadaşlıklardır” diyorum ben… Burada, akşamüstü bir pubda iki saat süren arkadaşlıklar olmaz.
Sizin İffet’in saç şekli türbana benziyor tespitiniz çok tepki almıştı.
Evet çok kızdılar bana, zaten o karakterin (ismi İffet!) türbana ihtiyacı yok. Ayrıca, kültürel göztergelrden, onların yorumlanmasından söz ediyorum. Gazete yazılarında semiyoloji anlatacak halim yok…

Başka hangi sembollerden bahsedebiliriz?
Mesela ekranda, hemen tüm erkekler bıyıklı.
Urfalıyam Ezelden’de her karakterde bıyık vardı, Balibey’in bıyıkları meşhurdu…
Evet… Erkek egemen bir dil var ekranda, bıyık da kültürel göstergesi. Uğur Işılak’ın kadınlık fıtratı söylemi bir çok kimseye “normal” gelmiş olabilir. Onun ideolojik çözümünü, orada aslında ne söylendiğini, Şahan Gökbakar’ın “dublajlı” videosunda çok daha kolay fark edebiliyorsunuz. Uğur Işılak’ta yadırganmıyor çünkü orada bıyıkla “normalleşiyor”, ama Şahan yaptığında söylenenlerin ürkütücülüğü hemen ortaya çıkıyor. Bıyıklar önemli, dikkatle dinlemek lazım!
Feministleşemeyecek mi ekranımız?
Siz feminist olabilirsiniz, ben de sizi destekliyor olabilirim ama ekranda zor bu işler… (Gülüyor) Daha o aşamanın kıyısında bile değiliz, kültürel rolleri biraz daha denk dağıtabilsek bu bile iyi bir başlangıç olacak. Ekranda kendi kazandıkları parayla yalnız yaşayan kadınlar da görebilsek, evlilik dışı ilişkileri de (evlenmelerine tabii ki karşı değilim) olabilse, kendilerinden daha genç erkekleri de sevebilseler, bekar anneler de olabilse, vesaire. Ben bunlara da razıyım…
Röportaj: Gizem Merve Kaboğlu
cok guzel bir roportaj gercekten. okumaktan keyif aldim. elinize saglik.