Zalim İstanbul’dan Öpücük Açılımı: “Kalbim Değil, Canım İstedi Öpüştüm”

Ekranda eril kültürün yaygınlığı malumunuz. Kadın karakterlerin güçsüz, ağlayan, eve mahkum, çocuk bakan ve erkeğe muhtaç çizimini birçok dizide izliyoruz. Erkeklerin zengin, güçlü, kahraman, koruyan kollayan hali de neredeyse her projede görülüyor. İstisnalar veya toplumsal cinsiyet rollerini bir şekilde yinelese de kayda değer ölçüde eşitlikçi, kısmen iyi örnek diziler de yok mu, elbette var. Bana sorarsanız o kısmen iyi örneklerden birkaçı Kadın, İstanbullu Gelin ve Zalim İstanbul. Bu dizilerin de defektleri yok mu var ki, ona son paragrafta geleceğim.

Zalim İstanbul’un Konusu

Zalim İstanbul, zengin Karaçay ailesinin yanına hizmetli olarak gelen Antakya’lı fakir bir ailenin hikayesi ile başlıyor. Agah Karaçay’ın engelli yeğenine gelin alma isteği, zengin ailenin oğlunun yardımcı kızlardan biri ile sevişmesi ama ablasına aşık olması, fakir ailenin bıçkın delikanlı oğlunun sürekli kavga eder hali dizinin lokomotif akslarının ayaklarını oluşturuyor. Ailesini bir arada tutmak için çabalayan geleneksel bir baba olan Agah Bey, entrikacı karısı Şeniz, internet fenomeni kızı Damla, tam bir playboy olan oğlu Cenk ve engelli yeğeni Nedim ile uğraşırken bir yandan da müştemilata yerleşen ailenin inatçı annesi Seher, doğrucu kızı Cemre, yükselme hırsı olan küçük kızı Ceren, oğlu Civan ve ortalığı karıştıran babaannesi ile başına dert alıyor. Her bölümünde sınıf farkının ve iki aile arası çatışmaların işlendiği dizi ayrıca geçmişte kalan büyük bir sırrı da saklıyor. Ailenin engelli yeğeni Nedim’i camdan atanın Cenk Karaçay olduğu haftalardır saklanarak sır perdesi oluşturuyor.

Ekran yolculuğuna yakın zamanda başlayan Zalim İstanbul’un ilk bölümünü izlediğimde tutacağından emin olmuştum. Fikret Kuşkan gibi oyuncuları, Cevdet Mercan gibi yönetmenleri ne kadar özlediğimizi hatırlatan dizi, elbette senaristi Sırma Yanık’ın imzası ile de fark yaratıyor. Diziyi kaleme almayı uzun zamandır düşünüyordum ama yazmama vesile olan sahne geçen hafta geldi.

Benim Bedenim Benim Kararım”

Dizinin 5. bölümünde yer alan bir sahne uzun zamandır ekranda hasret kaldığımız bir kadın karakterin de müjdesini verdi. Dizinin asi kızı, doğrucu ismi Cemre (Sera Kutlubey canlandırıyor), kendisini zorla öpen Cenk Karaçay’a tokat atıp haddini bildirdikten sonra, genç adamı ailesinin önünde ifşa ederek rezil etti. Susan, kabullenen, tacizci yerine utanan kadınların yanında tacizi ifşa eden, dik başlı ve güçlü bir kadın görmeyeli uzun zaman olmuştu. Ancak bu kadar da değildi. Öpüşmeyi öğrenen Cemre’nin erkek kardeşi Civan, namus bekçisi olarak genç kadının karşısına dikilerek hesap sordu.

Kavganın eşiğine gelinen o sahnede, Cemre öpüşmesinin hesabını kimseye vermeyeceğini tam olarak şu sözlerle ilan etti: “Hiçbir yere kaçıp saklanmıyorum. Öpüştüysem öpüştüm. Kimseye hesap vermiyorum. Duydun mu beni? Öpüştüysem öpüştüm, ne yapacaksın? Sen kimsin de benden hesap soruyorsun. Anam mısın babam mısın? Anam babam olsan kaç yazar? Yaşım kaç benim. Benim hayatım benim, öpüştüysem ben öpüştüm. Benim bedenim! Alıyor mu o kafan! Eğer mesele o olsaydı, benim kalbim derdim ama mesele o değil. Benim kalbim haddini bilmez, dünyayı kendi etrafında dönüyor sanan, dünyanın bütün kadınlarını hak ettiğini sanan zengin bebesi bir ukala için atmaz. Duydun mu? Kalbim değil, canım istedi öpüştüm. Şimdi git, bekçilik yapacaksan kendi namusuna bekçilik yap, benimkine değil.”

Aşksız Seksin Ceza Aldığı TV’de Bu Replikler Kayda Geçmeli

Ekranda sadece canı istediği için, kalbi attığı için değil, bir erkekle öpüşen ve bunu ilan eden kadın karakter görmenin ne demek olduğunu bir hatırlatma ile belirtmek istiyorum. 2014 yılında TV2’de yayınlanan Arkadaştan Öte adlı filmin tanıtımları “aşksız seks” nedeniyle, “Arada aşk olmadan cinsel ilişkinin genel ahlak yapısına ters olduğu” gerekçesi ile ceza almıştı. Zaten 2013 sonrası ekranların ciddi düzeyde muhafazakarlaştığı da malumunuz. Hal böyleyken, bir kadının feminizmin sloganı olan “benim bedenim benim kararım” cümlesini bağıra çağıra söylemesi, sadece canı istediği için biriyle öpüşebilmesi bence kayda değer bir mesaj. Avşar Film’e, dizinin yönetmeninden senaristine, oyuncularına kadar tüm ekibine teşekkürü borç biliyorum. Daha çok Cemre’lere ihtiyacımız var.

Dizilerin Tecavüz Gündemi, Kadınların İftira Yarışı

Ancak… Aynı dizide verilen bir mesaj daha var ki, bir dizide daha örneğini görünce altını çizme gereği duydum. Zalim İstanbul’un henüz ilk bölümünde dizinin engelli karakteri Nedim’in saldırısına uğradığını söyleyen hemşire, genç adama iftira atarak ekrana gelmişti. İzlenen kamera kayıtları kadının yalan söylediğini ortaya koymuştu.

Birkaç hafta önce Kadın dizisinde, Şirin saplantılı bir şekilde peşinde dolandığı ablasının kocası Sarp’ın kendisini yıllar önce istismar ettiğini müstakbel sevgilisi Emre’ye söyledi. Aynı Şirin, Sarp’a taciz iftirasında bulunup kavga çıkmasına da neden olmuştu. Birkaç hafta sonra, dizinin 60’ıncı bölümüne geldiğimizde ise Ceyda ve Emre evde kavga ediyordu. Emre’yi evden kovan Ceyda, genç adam gitmek istemeyince açık bir tehditte bulundu: “Gitmezsen bana tecavüz ediyor deyip ortalığı ayağa kaldırırım

Dizilerde yeni furya da kadınların taciz, tecavüz iftirası galiba. Her tecavüz olayında failin aklanmaya çalışıldığı, mağduru suçlamak için bahanelere sığınılan ve en yaygın savunmanın “iftira atıyor” olduğu, hatta faillerin mağdurlara utanmadan iftira davası açtığı bir ülkede bu mesajları verirken dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum. Hele iki dizinin de senaristleri kadın olduğunda bu hassasiyeti görmeyi umuyorum.

Sevgili Hande Altaylı ve Sırma Yanık nezninde, hem bir sosyoloji mezunu, müstakbel aile danışmanı olarak, bu tür konulardaki sağduyu beklentimi yinelemek istiyorum. Her hafta milyonlarca izleyiciyi ekrana kilitleyen dizilerde, tecavüzün iftira olarak kadının elinde bir silah gibi gösterilmesi çok tehlikeli.

Diziler 150 dakika, haklısınız onca sahnede ne anlatılacak, elbette şiddet yasaklansın demek doğru değil yasaklara karşıyım… Dizilerde gerekiyorsa şiddet de olacak, neticede çatışma yaratmak gerek ama kadının şiddet karşısındaki duruşu da örnek teşkil edecek! Bir de konu yan karakterlerin birkaç dakikalık sahneleri olduğunda, bu hassasiyeti aramanın bahane gözetmeksizin haklı olduğuna inanıyorum. Gerçekten; Ceyda, Emre’yi evden kovarken, “gitmezsen çığlık atarım” dese yeterli olmaz mıydı?

İyi Seyirler…

Yazı ilk olarak Mayıs 2019 sayısında Cine Dergi’de yayınlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir