Al Yazmalım’ı doz aşımından kaybettik

Bildiğiniz üzere her sezon yeni diziler televizyon çöplüğünde yerini alıyor. Kimi çok iyi ama izleyici toplayamayan işler oluyor, kimi ilk bölümlerde ve hatta tanıtımda yarattığı heyecanı ilerleyen bölümlere taşıyamıyor. Kulağıma bir dizinin daha biteceği haberi geldi. Dizinin 5-6 hafta içinde sona ereceğini duydum… Bahsettiğim dizi sezon başında “Bence sezonun en iddialı yapımlarından biri olacak” tadında bir yazıyla tanıtımlarından ilham veren bir işti. Öyle ki, tanıtımlardan duyduğum heyecanı şüphe bile duymadan bu iddiayla köşeme taşımıştım. Peki neden olmadı? Önce diziyi açıklayayım ardından da neden tutmadığının analizini gelin birlikte yapalım…
Bahsettiğim dizi Ay Yapım’ın “Selvi Boylum Al Yazmalım” filmiyle Türkiye’de geniş çevrelerden hayran kazanan romanın uyarlaması dizi Al Yazmalım. Dizinin başrollerinde Melekler Korusun’un genç ve başarılı oyuncusu Özge Özpirinçci, Muhteşem Yüzyıl’ın Leo’su olarak tanınan radyo programcısı kimliğiyle de belli bir kesim tarafından dizi öncesi de takip edilen ismi Seçkin Özdemir ve Aliye’nin Müco’su – Ezel’in Kerpeten Ali’si tiyatro izleyicilerinin son olarak Guguk Kuşu oyunuyla gönlünü feth eden deneyimli ismi Barış Falay var…
Peki tüm bu tanıdık simalara, ekranlara fark getiren Mudanya manzarasına ve yaptığı her iş tutar gözüyle bakılan yapım şirketine rağmen Al Yazmalım neden istenen başarıyı elde edemedi?
Dizinin başrollerinden biri ekranların en son Sıdıka tadında komik bir bilmişlikle aşina olduğu “özgür ruh” temsili bilmiş ev kadını Asiye ve şimdiye kadar kültleşmiş hiçbir yapımda görmediğimiz bir spora gönül vermiş motor yarışçısı İlyas. Denklem diziler içerisinde hayli ilginç… Asiye’nin ev kadını olmasına rağmen (Rağmen dememin sebebi kişisel bir yaftalamayla ev kadını etiketi oluşturmak değil, diziler içerisindeki ev kadını modeli üzerinden bir karşılaştırma yapmaktır) özgürlüğüne düşkünlüğü, polis olan ağabeyine karşı boyun eğmez tavrı ve aşkına sahip çıkışı diziler içerisinde alternatifti. Tıpkı tüm sorumluluk sahibi, sevdiği kadına delicesine aşık baş karakterlerin alternatifi olan sorumsuz, yaptıklarının sonucunu düşünmeyen İlyas gibi.
Size ilginç gelebilir ama bu dizide hep fark ettiğim aslında dizinin başrolü iki erkek karakterin aslında bir jön tipinin bölünmüşlüğü olduğu. Yani Cemşit’in sorumlu, olgun, duyarlı yönü her ne kadar bir kadın için cezbecidiyse İlyas’ın çocuksu, patavatsız, hırçın ve maceraperest tavrı da bir o kadar baştan çıkarıcıydı ve aslında ikisi de diğerinin eksik yanını tamamlıyordu. Yani dizilerde alışkın olduğumuz iyi ama yaşadıkları yüzünden kötü olan, bir şekilde hata yapıp düzeltmeye çalışan, kalbi hep temiz ama başı belada baş karakterler burada karakteri zıt ve değişmez iki parçaya bölünmüş durumda. Eğer ikincil bir karakter olmasaydı belki de İlyas, Cemşit türünde bir adama dönüşecek ve yaptıklarından ders alacaktı. Karakterlerdeki bu durağanlık dizide dikkatimi çeken ilk nokta oldu.
Özetle demem o ki, elbette bu zıt karakter ikilemi birçok dizide kullanıldı. Bu bölünme bir anlamda Bir İstanbul Masalı’ndaki Selim ile Demir örneğine benzetilebilir zihninizde ama tabi ki çoğu yönden farklı. Evet o dizilerde de karakterler iki zıt tarafı temsil ediyordu ve sonunda bambaşka insanlar olarak eksiklerini tamamlamadı. Yani Selim dizinin sonunda Demir’e dönüşmedi veya hiçbiri İffet’teki Ali İhsan gibi sonradan delirmedi ve o küçük değişiklikler hiçbir zaman Ezel’de içi iyi ama zamanla intikam uğruna kötü adam olmuş Ezel’in Ömer’den başlayan evrimini ekrana taşımadı. Bu dizideki farklılık esas erkek karakterlerinin ikisinin birbirinin bölünmüş olmasında. Yani, aslında tamamen farklı … Öyle ki Asiye’nin henüz birkaç bölüm önce Cemşit’ten bahsederken “Sevmenin bir yolu mu var, dokunmadan sevemez mi insan” replikleri de bu bölünmeyi ortaya koyuyor. Kadın düşünmeden birlikte olduğu İlyas’ta aşkı ve tutkuyu bulurken, dizide bir şekilde “baba” konumuna gelen Cemşit, Asiye için seksten çok uzak bir birlikteliğin nesnesi oluveriyor. Sanırım Bir İstanbul Masalı veya İffet dizilerinden neden farklı iki ana figür resmedildiğini burada daha net bir şekilde açıklayabildim. Bu bölünme geleceğim ikinci noktada “hayallerin erkeği” resmini mecburen bozdu ve bütünlenemez şekilde parçaladı.
İkinci nokta… Dizinin göz ardı edilen ikinci falsosu klasik izleyicinin özdeşleştirme ve gerçek hayatta karşılığını bulabildiği veya özlemini duyduğu karakterlere beslediği ilginin bir türlü uyandırılamamasıydı. İlyas, bir taksi şoförü olsa veya illa bir heyecan peşinde olacaksa futbolcu olarak ekrana taşınsa belki çok daha kolay yer alacaktı izleyicinin eşleştirmesinde. Ancak Türkiye’de çok da popüler olmayan bir sporun gönüllüsü, motor sporcusu olunca üstelik ciddi bir değişim göstermeyen iflah olmaz bir sorumsuz esas erkek olarak resmedilince ne prens kostümü giyebildi ne de sokağın köşesinden göz kırpan sevgilinin ekrandaki yerini alabildi. İlyas bu anlamda ne gerçekti ne de hayal… Dizide de sürekli belirtildiği ve Asiye’nin dert yandığı üzere sürekli eski karısının hayatına müdahale eden ve bir şekilde her şeyi eline yüzüne bulaştıran adam olan İlyas bir de yeğenini bulmak için oyunlara başvurup boşanmasının üstünden kısa süre geçer geçmez başka bir kadınla (Helin) evlenince “izleyicinin hayallerinin süsleyen adam” hayat nereye savurursa oraya giden bir omurgasıza dönüştü. Cemşit de insanlardan uzak yaşayan, sevgisini içine gömmüş, heyecandan uzak ama sorumluluk sahibi imajıyla öyle gerçek ancak hayallerden öyle uzaktı ki… Bölünmüştü işte, ikisi de ancak bir “esas erkek” ediyordu, Asiye’nin ikilemi izleyici için de bir çelişki yaratmıştı.
Peki ha ata kimde? Hata demek yanlış olsa da dizi dünyası için birçok alternatif karakteri bir arada tuttuğu için biraz doz aşımı yapan dizide sorun kült bir filmin üstüne kamyon şoförü gibi hayatın içinden biriyle benimsenen karakteri motora bindiren, başörtüsüyle çizdiği “köy kadını” imajını asiliğiyle yırtan Asya karakterini kot montla revize edip “polis ağabeye” (ki bence ağabeyin mesleği polis olmasa algı çok başka olabilirdi. O uzun analize şimdi girmesek daha iyi, zira onun da uyuşturucu bağımlısı bir kadınla evliliği ister istemez bir tabuya dokunuyor) başkaldıran, evlilik dışı hamile kalan karaktere dönüştüren ekipte.
Dizilerde alternatifleri denemek, farklı işler sunmak elbette izleyici için güzel, televizyon için önemli adımlar. Ancak ticari hedef güdülerek yapılıp, sonradan beklenen ticari başarı elde edilemeyince yayınına son verilecekse yeniliklerin dozunu iyi ayarlamak gerekiyor. Al Yazmalım neyin kurbanı oluyor diye sorarsanız verebileceğim tek bir yanıt var, izleyiciye alışkın olmadığı bir ilaç zerk etti dizi. Sonucun kesin olarak iyileştirme sağlaması beklendiği için sonuç tatmin etmedi ve zamanla iyi gelecek niyetine senaryoya daha fazla entrika katıldıkça doz aşımı yarattı. Özetle bu dizi doz kurbanı oldu.