Dizilerde Yaratıcı İzleme, Pasif İzleyiciden Aktif Seyirciye

Dizilerin reytingi kadar sosyal medyadaki başarısı da artık oldukça mühim biliyorsunuz. Henüz ilk sezonuyla ekranda olan Kardeş Payı geçtiğimiz hafta itibarıyla Ekşi Sözlük’te 200 sayfa entry bulundurarak internet aleminde rüştünü bir kez daha ispatladı, SOMERA yani sosyal medya reyting ölçümü yapan şirket tarafından yayın gününde en çok konuşulan dizi oldu.

Kardeş Payı Star
Kardeş Payı Star

Dizinin tık rekoruna koşan sahnelerinden biri de evlenme teklifi sahnesiydi. “I’m the most complete warrior” repliğiyle Yuri Boyka göndermesi bir hayli ses getiren sahnede Atatürk, Alişan, Mahsun Kırmızıgül filmleri gibi art arda pek çok farklı gönderme yapıldı.

Okumaya devam et Dizilerde Yaratıcı İzleme, Pasif İzleyiciden Aktif Seyirciye

Behzat Ç.’den Askere, Elvan Doltan’dan Çalgı Çengi ekibine Mesaj Var!

Behzat Ç.'den Askere, Elvan Doltan'dan Çalgı Çengi ekibine Mesaj Var!

Behzat Ç. Bu hafta efsanevi bir bölümle ekrana geldi. Dizinin 91. bölümünde bir cinayetin aydınlatılmasını izlerken aslında yüzlerce, binlerce ölümü yad ettik. Ucu askeri sisteme dayanan bölümde tertipçilikten disko ceasına kadar birçok uygulamanın izleri vardı. Öyle ki, dizide askerlerin sevdikleri için doldurdukları kasetlerin örneklerinin içinde bile “Ya intihar ederim ya tüğerim”cümlesi geçiyordu.

Temizlenen tuvalete çamurlu botlarla girip yerleri yeniden temizleten kıdemli asker de yer aldı senaryoda, komutanın ziyareti ve yeşil sevgisi için çalıları yeşile boyayan askerin trajikomik hali de… Ağaca selam veren er de gördük bölüm içinde, işkenceye varan ceza idmanları sebebiyle “eğitim zaiyatı” olarak ölümü kayıtlara geçen askerin acısını da.

Elbette hikayenin bir yüzüydü bu, ölen erin ailesine davanın peşini bırakmayacaklarını söyleyen adaletli albay da yer aldı hikayede. “Asker kötüdür” boşboğazlığı değildi 91. bölümde altı çizilen.

Ancak tam da Sivag Balıkçı’nın davası gündem oluştururken, Kıbrıs’ta emrindeki erlere tecavüz ettiği iddiası gündemde olan rütbeli asker konuşulurken bu bölüm sıradan bir eleştiriden ziyade “ithaf” gibiydi.

Dizide oğlu öldürülen babanın şu yakarışının Sevag Balıkçı’nın babasını aklımıza getirdiği gibi dizinin son 8 dakikası eminim benim gibi birçok izleyicinin boğazına bir yumruk oturttu: “Oğlumu öldürsünler diye askere göndermedim, eline kınayı öldürsünler diye yakmadı anası. Davul zurnayla uğurladık, ağıtla karşıladık. Düğününü yapacaktım toprağa gömdüm, konvoyla eller üstünde uğpurlandı, cenaze arabasıyla geri geldi. Asker nedir? Asker annenin babanın komutana emanetidir, emanete böyle mi sahip çıkıyorlar? Şimdiye kadar ölenlerin hangisinin sorumlusu bulundu? Her gün gazeteler yazıyor her gün kaç çocuk ne uğranı kara toprağın altına giriyor? Vatanı mı kurtardılar, neden ölüyorlar amirim? Kimi dayanamıyor vuruyor kendini, kimi kavga ediyor vuruyor birbirini… Böyle düzen olur mu, bu mu peygamber ocağı?”

İzlediğimiz elbette bir kurgu, ancak Behzat Ç. günümüzde kurgunun içine gerçekçi anlatıları da korkmadan yerleştirebilen ender işlerden. Bu yüzden, Hırant Dink cinayeti, trans bireylere şiddet gibi konulara değindiği için sudan sebeplerle üst kurullar tarafından (sigara, alkol vs) cezalandırıldığını düşünüyorum ister istemez. Artık gerçekçi bir bakış mı, yoksa paranoya mı dersiniz bilemiyorum ama izleyicilerin çoğunda da Behzat’ın sindirilmeye çalışıldığı kanısı mevcut. Öyle ki dizinin bu haftaki bölümü Star TV HD’de hata yapılarak dizinin reklam dönüşünde başa sardı. Bu bile hemen sosyal medyada, “izletmemek için böyle yapıyorlar” eleştirilerine neden oldu.

Baskı var mı, yok mu yoruma açık ancak bilinen, görülen bir şey daha var. Sevag Balıkçı gibi askerde tertip kurşunuyla ölen gençler, Hırant Dink gibi etnik kökeni sebebiyle rütbe alamayan erler, asker intiharlarını yaş depresyonuna bağlayan Savunma Bakanları, zorunlu askerlik maddesi ve yeni yargı paketinde bile yalnızca kılıfı değiştirilen “askerlikten soğutma” maddesi olan bir ülkede yaşıyoruz. Behzat Ç. bize bunları hatırlattığı için bu sezon şanslıyız, gününün yarısını TV karşısında geçiren bir ülkede önümüzdeki sezon hangi işlerden medet umacağız bilmiyorum.

Elvan Dalton: “Çalgı Çengi Ekibi Hakkımı Vermedi”

Geçtiğimiz günlerde bahsetmiştim, Dipnot.tv’nin online yayınları TV’ye alternatif oluşturuyor diye. Bu hafta Kenan Taş’ın moderatörlüğünü üstlendiği Geyik Muhabbeti programının konuğu Çalgı Çengi filminin efsanevi şarkısının sahibi Elvan Dalton’du. Ankara sokaklarının değişmez sesi programda filmle ilgili soruları da cevaplandırdı.

İşler Güçler ve Çalgı Çengi projelerini ayakta alkışladığımı okurlarım bilir, ancak izlerken bu başarıya gölge düşüren cümleler duydum ünlü şarkıcının ağzından. Videosu da internette şu linkte (http://www.youtube.com/watch?v=YJ1QQD8FfFg&feature=plcp ) bulunan programda Elvan Dalton tam olarak şu sözleri sarfetti: “Filmi ticari olarak hiç düşünmedim, ben gönülden verdim şarkımı. Onların da vermiş olduğu bir söz var, film vizyona girdiği zaman herkes hakkını alacak dendi ama hak almayı bırak Elvan Dolton’u unuttular. Ben ücret almadım onlardan, şarkıyı istedikleri zaman o insanları ilk ve son görüşüm oldu. Sonra Ahmetgille (Ahmet Kural) karşılaştık Gazi Üniversitesin’de, gittim ki söyleşi var. Kuruş almadım ben, para verdik de demezler herhalde. O yakışmaz onlara, imzayı verdik biz ama para almadık kendileri bilirler.”

İddia ne kadar doğru bilmiyorum, ancak programı izleyen herkesin aklında bu soru işareti oluştu. Şimdi beklediğim yapım şirketinden bir açıklama. İddianın doğru olup olmadığı konuşulmalı, zira üçüncüsü de yolda olan iki iyi projeden bahsediyoruz ve gülmeye hasret kaldığımız günlerde ilaç niyetine bir doz tavsiye edilen projelerin adının yanında bu iddiaların durmasını izleyici olarak sindiremiyorum. Niyetim zan altında bırakmak değil, TV yazarı olarak şüphelere açıklık getirmek. Bakalım Çalgı Çengi ekibi, Elvan Dalton’un iddialarına ne diyecek?

İşler Güçler’de Çıkış Yolu Bulundu

İşler Güçler’de Çıkış Yolu Bulundu

İşler Güçler Ocak ayında ara verdiğinde bir yazı yazmıştım. O yazıyı hatırlatarak bugün dizi için görünen tabloyu biraz daha netleştirmek istiyorum

Ocak ayı malumunuz reklam düzenlemelerinin yapılması nedeniyle işlerin ara verdiği, 1-2 hafta kesintiye uğradığı bir dönem. İşler Güçler’in bu dönem ara vermesi dizi hakkındaki reklamın bütçeyi karşılamaması dedikodularını alevlendirmişti. Bu dedikodular her ne kadar yapımcı tarafından yalanlansa da dizinin oyuncularının ara sonra reklamlarda boy göstereceğinin açıklanması bir darboğazın ilanı oldu.

 

Şöyle ki, daha önce de yazdığım gibi dizi bütçelerinin reklamla amorti edilmesi üzerine yapılan anlaşmalarla oyuncuların yaratılan karakterlerle oynadığını, reklamlardan yapımcının pay aldığını, bu şekilde birçok dizi karakterini reklamlarda izlediğimizi hatırlatmalıyım. (Bakınız: Yalan Dünya) Ben de bundan bir ay önce kaleme aldığım yazımda aynı yolun İşler Güçler için de çıkış olabileceğini yazmıştım şu satırlarla: “Bu durum ne kadar itici gelse de sorun finansalsa İşler Güçler için bir çıkış yolu olabilir…”

 

Bugünlerde dizinin üç başrol oyuncusunun Genç Turkcell reklamlarında oynayacağı açıklanıyor, basın toplantıları, reklam serisinden ilk tanıtımlar derken biz ekibi reklamlarda izlemeye başladık bile. Şirketle bir yıllık sözleşme imzalayan 3 oyuncunun reklam filmi için alacağı ücretten yapımcının ve yaratıcı ekibin de pay alacağı da basında çıkan haberlerin detayını oluşturuyordu.

 

Özetle, İşler Güçler’in kanalıyla her ne kadar yalanlansa da gündem oluşturan sıkıntısı yalnızca maddi midir bilinmez (Ben kanalın sürekli gün değiştirme politikasını ve yayın saati tercihini de ilginç buluyorum) ancak maddi darboğazı 1 yıllık anlaşmayla atlattıkları kesin. Bundan sonra İşler Güçler’in sırtı Turkcell ile yere gelmez, aman başka sıkıntı olmasın…

 

İşler Güçler, Ürün Yerleştirme Sorununu Aşmış!

Geçtiğimiz haftalarda Coca Cola’nın ürün yerleştirme politikasını agresif bulduğumu ve izleyici olarak ürün yerleştirme olduğunun ayırdına vardığımda bilincimin “kullanıldığını” hissettiğimi ve  ekran karşısında izleyici olarak değil “tüketici” olarak algılandığımı fark ettiğimi yazmıştım. Sonuç olarak izlediğim yayına da yalnızca meta muamelesi yapmamın kaçınılmaz olduğunu anlatmıştım.

Bu hafta bana “işte bu” dedirten bir ürün yerleştirme izledim. İşler Güçler dizisinde eve fiber internet bağlatmak isteyen Feride ve Ahmet’in fiber interneti anlatmaya çalışan iki gençle sohbeti izleyiciyi güldürdü. Çok konuşan “internetçi” ile hiç konuşmayanın romantik çiftin evinden kovulma sahneleri “ürün yerleştirme mi, değil mi” diye düşündürdü. Twitter’dan bir okurun uyarısıyla internet için gelen elemanların montlarındaki markayı fark ettim. Dizinin ilerleyen sahnelerinde de Salih’in film indirmek için Ahmet’in evine gelmesini izledik.

Sonuçta reklam amacına ulaştı hepimiz fiber internetin hemencecik film indirebildiğini öğrendik ancak aptal yerine konularak beynimize zerk edilmedi reklam unsurları. Dizinin ana karakterleri bu elemanlarla tartıştı, senaryo içinde afaki kalmadı anlatılan reklam malzemesi ve dakikalar sonra yeniden gündeme gelerek seyrini tamamladı.

Ürün yerleştirme illa ki olacak ve lütfen böyle olsun. Yoksa izlediğimiz yapıma saygımızı yitirmek için de “bir milyon neden” bulabiliriz. Tebrikler İşler Güçler…

 

Muhteşem Yüzyıl tabuyu yıktı, komedi dizilerine gün doğdu

Muhteşem Yüzyıl’ın açtığı Osmanlı kapısından içeri bu hafta 3 dizi girdi. İşler Güçler’in “has oda kapısı açan” Sadi’si bir yandan, Yalan Dünya’nın Osmanlı’ya dayanan kan davası parodisi diğer yandan, Gani Müjde’nin Tükenmez Kalemi’nden damlayan Harem öteki yandan Osmanlı’nın komedisini izledik bu haftanın dizilerinde.

Sinemada daha önce Osmanlı Cumhuriyeti ile komedisini gördüğümüz Osmanlı miti Muhteşem Yüzyıl’ın televizyon tarihine geçen popüler anlatım adımıyla ekrandaki diğer işlere de cesaret verdi. Komedi dizilerinin başarısı her ne kadar onların hakkı da olsa bu başarılı imzaların mürekkebi Muhteşem Yüzyıl’a aittir, başarının en büyük mimarı tarihi popülerleştiren dramadır. Moda yaratan diziler nasıl geçmişimizde efsane işler olarak köşe taşı olmuşsa, Muhteşem Yüzyıl da o işlerden biri olduğunu böylece bir kez daha gösteriyor.

İşler Güçler, Rambo’nun değil annelerin gazabına uğradı!

İşler Güçler’in neden reytingi düşüyor? Geçen hafta en çok izlenen 5 program arasında yer alan dizi bu hafta geçen haftalardaki reyting başarısına el sallayarak adeta şok yarattı bir kesim için, bana sorarsanız şaşırmadım. Nedenini tahmin etmek çok zor değil zira…
Tek tek aklımda uyanan sebepleri sıralayacağım, gelin beraber kuralım denklemi…
Hedef kitle gençler, bunu sosyal ağlardaki başarıdan da anlayabiliriz. Diziyi konuşanlara baktığımızda da büyük çoğunluğun erkek izleyici olduğunu belirtmem gerek (üç erkeğin hikayesi üzerinden gidildiği için buna şaşmamak gerek, kadın izleyici de bulunsa da diğer dizilere oranla erkek kitle çok daha fazla). Çünkü erkek hikayesi anlatılıyor, kadın figürü de dizinin içinde renkli bir yer alsa da hikaye dizi izleme sadakatinden yoksun bir kesimin yani erkeklerin seçimi oluyor.
Düşünmeden cevap verin, ekran karşısına oturup dizisini bekleyen insan figürü deyince aklınızda hangi cinsiyetten bir eleman beliriyor, ben söyleyeyim bir kadın…
Türkiye’de peoplemeterlar yani reyting ölçümünde kullanılan cihazlar cinsiyetlere göre hemen hemen eşit dağılımla evlerdeki yerini alıyor, kadınları hedef alan işlerin bu kadar tutmasının nedeni de bu eşit dağılımın erkeklerin sadakatsiz izleyici olmaları nedeniyle eşitsiz hale gelmesi. Erkekler yaz sıcağında oturup dizi beklemiyor, ya internetten izliyor o işi ya da gelecek hafta özetle açığını kapatıyor.
Dizinin bu haftaya kadar daha iyi reyting alması da bunun kanıtı. Bu hafta ne değişti diye soranlara hatırlatırım. Bu hafta ekranlarda buram buram “dram” kokan, kadın dizisi diye tabir edebileceğimiz bir iş yani Kötü Yol başladı. Sadık dizi izleyicisi olan orta yaşlı kadınlar kumandaları ele aldı… Bu sadakatin önümüzdeki haftalarda da süreceğini belirtmeme gerek yok herhalde…
İşler Güçler’in genç izleyicilerinin çok olması da bu anlamda dezavantaj. Gençler internetten istedikleri zaman izleyebilecekleri bir iş için onca reklam kuşağını beklememeyi yeğliyor, zaten normalde tv izleme alışkanlığı olmayan bu kitle (dizi hakkındaki yorumlara baktığımızda “bana televizyon izleten tek dizi” yorumlarına sıkça rastlamamız bu önermeyi temellendiriyor) kendini dizi saatine göre değil diziyi kendi programına göre ayarlıyor. Anne kumandayı ele alınca (Kötü Yol başladı Kanal D’yi aç oğlum lafı onları ekran başından kaldırıyor) onlar da “nasılsa sonra izlerim” diyebiliyor.
Bir de sosyoekonomik profili üst seviyede olan bu izleyici kitlesi (AB grubu reytinglerinin farkından bu çıkarım yapılabilir) Total ölçümde küçük bir yüzdeyi temsil ettiği için evinde peoplemeter olan ve İşler Güçler izleyen insanlar bile diziyi Total’de daha üst sıralara taşıyamıyor.
Şimdi diyeceksiniz ki dizi madem internetten daha sonra izleniyor o zaman bu dizi nasıl yayın saatinde TT oluyor?
Onun da açıklaması gözlemlediğim kadarıyla şöyle, dizi henüz 5 bölüm yayınlanmasına rağmen “fan” kazandı. Bu fanatik kitle reyting ölçümlerinde niceliksel olarak çoğunluk elde edemese de bireysel hesaplarından art arda diziyle ilgili birçok tweet attıklarından TT listesine dizi eklenebiliyor. Zaten reyting ölçümlerindeki yüzdeler nedeniyle çoğunun evinde peoplemeter olamayan bu AB grubu kitle, yaygın kullandıkları ve azınlık olmadıkları Twitter’da daha kolay fark yaratabiliyor.
Twitter’ın “yeni nesil mahalle kahvesi” niteliğindeki alanı niceliksel bir ölçüm sunmasa de işin içeriği tartışıldığı için niteliksel bir veri sunuyor. O nedenle Twitter’da çok konuşulan iş bir başarılı sayılsa da niceliksel bir başarıdan söz edilemeyebiliyor. Aynı durum yayınlandığı her hafta TT olan ancak reytinglerde üst sıralara ilerleyemeyen Leyla ile Mecnun için de geçerli. Denklem aynı…
Sonuç, bu hafta İşler Güçler senaryo değişikliğinin ve Rambo’nun değil, bence izleyici kitlesinin anneleri ve eşleri tarafından sabote edildi. Bu da reytinglere yansıdı.
Bir de başarısızlığın komedisinin uzun süre izleyiciyi ekrana bağlayamayacağını, kırılma yaşanması gerektiğini yazmıştım. Bu konuda da hala ısrarcıyım,  dizi ve filmlerdeki bir zamanlar fakir ama gururlu olan sonra zenginleşen genç denkleminin de gösterdiği üzere izleyici kendi yaşayamadığı mucizevi başarı hikayelerini ekranda gördükçe motive oluyor. O başarıdan haz alıyor, sosyal bir tatmin yaşıyor. Bu nedenle bu kırılmalar reyting getiriyor (Bakınız Adını Feriha Koydum 2 sezon bundan ekmek yedi). Üç kafadarın başarısızlığı elbette komik ve hedef kitlesi açısından belli ki İşler Güçler’e sınıfsal bir değişim gerekmiyor izleyicide motivasyon yaratması için. Ancak en azından aşk hayatlarında bir başarı resmedilirse bu bile reytinglere etki edecektir benden söylemesi.
Ufak bir uyarı… Dizinin sosyal ağlardaki resmi ve gayrıresmi hesaplarından da dizi boyunca iki hashtag servisi yapıldı. Resmi olan “ikiyuzbindolarımolsa” hastagi ve “islergucler” etiketi zaten 140 karakterle mesajını sınırlayan kullanıcıların bir de bütününü ikiyi böldü. Bu nedenle dizi bu hafta TT listesinde uzun süre yer alamadı. Ufak ayrıntılar bazen büyük sorunlar yaratabiliyor, aman dikkat…

Bu İşler Güçler Nasıl İşler Güçler?

 “Modern muzip yalanlar” başladı… İşler güçler ilk bölümden izleyicinin gönlünü feth etti. Bu satırları henüz dizinin ilk reklam arasını verdiği yani yayın saatinin yaklaşık bir buçuk saat sonrasından yazıyorum, temennimin gelecek bölümlerde daha çok reklam alması olduğunu belirterek başlayalım izlerken alınan notlara…
İşler Güçler
İşler Güçler
Hiç bir ikincil anlam yüklemeden belirtmeliyim (Gazi dizisiyle ilgili ironi içermemektedir) ki Ahmet Kural’ı ilk başrolü “Gazi”den bu yana beğenerek izliyorum. Her ne kadar Gazi dizisinin senaryosunda ciddi sorunlar olduğunu belirtsem de o diziden bile belliydi “bu adamda iş olduğu.” Çalgı Çengi’yle ateşlenen o fitil sanırım İşler Güçler’le patlayacak. Murat Cemcir’in seslendirme kariyerinin yanı sıra dizi izleyicisine “ben de varım” diyerek dikkatini üzerine çektiği iş Üsküdar’a Giderken henüz hafızalarda anısını taze tutarken, İşler Güçler o dikkati, izleyicide uyanan “her an beklenmedik bir kahkaha attırabilen oyunculuk” ritmini “sinüs” haline getirecek gibi… Yani İşler Güçler bu ikiliyi televizyon dünyasının “ayrı düşünülemeyenleri” arasına sokabilir dikkat çekerim…
Hadi gelelim notlara… Bir kere dizide yalan ile gerçek arasındaki o ince çizgi iyice kaybolmuş, neresi gerçek neresi yalan çözmesi zor. Dizideki her oyuncu kendi adıyla oynuyor. Ahmet Kural, ilk başrolü Gazi dizisiyle dalga geçerken, Murat Cemcir “sesimle para kazanıyorum” nidalarıyla seslendirme kariyerini dizi boyunca alay konusu etti.
“Yalan Dünya” olarak anılan hatta bu adı bir diziye veren oyunculuk dünyasının asıl yüzünü, Yalan Dünya’nın Cihangirleştirilmemiş tarafını gösteriyor İşler Güçler… Her şey ne kadar gerçekse, bir o kadar yalan… Başrol oynayacağını düşündüğü dizide rolün başkasına verildiğini gazeteden öğrenen, başlayacağı işin garantisi olmadığı için girdiği taksiti nasıl bitireceğini düşünen oyuncu figürü nasıl gerçekse, kaşık yutan insanın feryadı da bir o kadar güldürme yalanı dizinin içinde…
Gerçeklerin ve yalanların içinde göndermeler de yok değil, hatta bolca gönderme var. Bir anda cami avlusunda oturan oyunculara yapılan gönderme omzunuzun üstünden geçen bir taş ile birilerinin kafasına denk düşüyorken, Engin Altan Düzyatan’ın anlaşamadığı reklamları seslendirmeyi amaç edinen seslendirme sanatçısı figürü bir o kadar gülümsetiyor izleyiciyi… Hep fark ettiğimiz ama hiç dile getirmediğimiz bu ayrıntılar can buluyor senaryo içinde, hatta dizi ile maç arasında mekik dokuyanların içsesini bile dizide duyabiliyoruz. Sadi Cengiz’in “Balotelli’yle konuştum haberler iyi. İşi ilk 15 dakikada bitirecekler. Herkes bizim diziye dönecek.” ifadesi ne kadar şaşırtıcıysa beklenmedik bir anda sahnenin arkasında beliren Çalgı Çengi film afişi veya Behzat Ç izlenen ekran gibi ayrıntılar da o kadar sürprizli…
İzleyicinin rahat bırakılmadığı, diken üstünde tutulduğu bir dizi İşler Güçler, her dakika bir şey olacak diye izleniyor. Günümüzde çoklu ekran izleyiciliğinde de bunun yansımasını hemen gördük zaten, dizi yayınının yirminci dakikasında trend topic oldu. Her an yeni bir espri yakalayan izleyici yakaladığı mizanseni tarihe not düştü, paylaştı ve yenisini izlerken gelen yorumlara göz ucuyla baktı… Twitter’da, Facebook’ta, ve özellikle sözlüklerde üst üste gelen güldürü darbeleriyle once sersemleyen izleyici yirminci dakika itibarıyla yazılara hız verdi.
Tüm yazılanlardaki temenni ise ortaktı, Üsküdar’a Giderken’in anımsatıldığı mesajlar paylaşıladursun, kişisel fikrim Selçuk Aydemir’in İşler Güçler’le bu kötü talihi yenebilecek güçte olduğu. Tabi gelecek bölümlerde de beklenen o “yırtma”nın olması şartıyla. Kısacası film çekmek isteyen üç kafadarın “köşeyi dönmesi”, “şeytanın bacağını kırması” yani “yırtması” lazım ki dizi izleyicisi başarısızlığın ve talihsizliğin komedisinde durağanlığa düşmesin. Belki ilerleyen bölümlerde çok daha farklı aksiyonlar göreceğiz belli olmaz ama ilk bölümden gözlemim o keskin kırılmanın en geç kış sezonuna geçerken yaşanması gerektiği…
Bakalım gelecek bölümler bize neler gösterecek?