Milli sinemanın ilk örneklerinden “Birleşen Yollar” bu kez dizi olarak ekrana gelecek. Filmden giriş yapmama bakmayın aslında eser (dizisinin de aynı ismi taşıdığını belirtelim) Huzur Sokağı adını taşıyor ve Şule Yüksel Şenler’e ait.
Mütedeyyin bir ailenin yakınlarına taşınan komşularıyla ilişkileri üzerine kurulan hikayede, Kutsi işte bu mütedeyyin ailenin oğlunu canlandıracak. Selin Demiratar ise mahalleye gelen zengin ve havalı komşu rolünde karşımıza çıkacak. Kitaba ve filme göre önceleri muhafazakar genç adamla alay etmek için onunla gönül eğlendiren Feyza yani Selin Demiratar sonraları Bilal’e aşık olacak. Bilal, Feyza’nın kendisiyle alay etmek için iddiaya girdiğini öğrendiğinde ise hikaye çözülmeye başlayacak, yollar ayrılacak ve genç kızımız imana gelecek. Yani dizi (kitap ve filmden uyanan beklentilerimize göre) aşk hikayesinin yanı sıra bize klasik bir zengin-fakir tasviri de sunacak. Hatta zenginlerin “burnu büyük” tavrı dizideki bu “mütedeyyinlerle alay etme” noktasında vücut bulacak. Ben dizide kitap ve filmdeki kadar din üzerinden yol alınmayacağını düşünüyorum, dizide muhtemelen bu zıtlaşma bize “ahlaklı” “ahlaksız” tanımlamasıyla yansıtılacak. Ancak simgesel ögeler dizide unutulmamış…
Huzur Sokağı ahlak pusulası olmasın
Neyse, öncelikle gelelim dizinin benim sıkıntılı gördüğüm noktalarına… Dizideki bu din veya ahlak cetveliyle ölçüm göstergelerinin nasıl olacağını çok merak ediyorum. Bu noktalar doğru işlenmezse hassasiyetlere dokunabilir, ayrıca “doğru yol” pusulası olma gibi bir misyonun da edinilmediğini umuyorum. Zira o zaman Samanyolu TV dizilerinden bir farkı kalmaz Huzur Sokağı’nın. Henüz ilk bölümü izlemeden, senaryoyu görmeden bu yorumların havada kaldığını farkındayım ancak üzerinde durmak istediğim önemli bir nokta olduğu için özellikle bu diziyi yazmak istedim.
atv’ye türban girecek
Ulusal kanallarımızda genelde alışık olduğumuz karakterler başörtüsü takmazlar. Bu dizide bu duvar kırılacak. Dizinin basına sızan ilk fotoğraflarından anladığımız üzere Sinem Öztürk’ün canlandıracağı karakter dizide türbanlı olarak rol alacak. Daha önce genç oyunculardan Demet Evgar ve Fahriye Evcen’in sinemada giydiği bu muhafazakar giyim öğeleri uzun zamandan sonra ilk kez popüler bir genç oyuncunun üstünde bir dizide yer bulacak.
“Muhafazakar mesaj” tartışması açılacağını, dizinin belli odaklarca hedef alınacağını şimdiden tahmin etmek zor değil. Ben ise dizinin başka bir muhafazakarlık örneği olan “başörtüsüne ekran yasağı” temelinde bir tabuyu yıkacağından bahsetmek istiyorum. Daha önce defalarca “diziler madem bizi anlatıyor neden dizilerde başörtülü karakter yok, neden hiç Alevi veya Rum vatandaş yok” diye yazmıştım. Şimdi başörtülü bir karakterin dizide öne çıkacağını gördüğümde bu yüzden heyecan duyuyorum, ancak bir tabu yıkılırken türbanlı karakterleri ilahlaştırma, başörtüsünü ahlak simgesi olarak tabulaştırmaya da gidilmemesi gerektiğinin altını çiziyorum.
Nefret söylemine dikkat!
Umarım Huzur Sokağı bu hassasiyetleri de dikkate alarak kaleme alınmıştır. Umarım ekranda bir tabunun yıkılışına sevinirken bir başka yeni tabunun doğuşuna tanıklık etmeyiz. Zira simgesel anlatımla karakterlerin özellikleri böylesine desteklenirken karakterleri izleyicinin kafasında “ahlaklı” veya “ahlaksız” olarak yaftalamak çok daha kolay olacaktır, aynı şekilde safi iyi ve kötü karakter yaratımları da izleyicide o simgelerle bütünleşecektir. Muhafazakar karakterlerin sivrileşeceğinden korkup türban giydirmekten korkan yapımcıların, türbanlı kişilerden daha muhafazakar zihniyette karakterler yazmaları artık yadırganmazken (dizilerde namus ölçütlerini bir hatırlamanız yeterli) sembollerden bu kadar korkulması da anlamsız kalıyordu. İlk kez ekranda genç ve türbanlı bir kadının aşkını izleyeceğiz, aşık olmanın ve en önemlisi kadın olmanın bir simge altında anlam kaybetmediğini göreceğimizi umarak ve dizi sonunda herhangi bir kesim için nefret söylemi yazısı yazmak istemediğimi üsteleyerek belirtirken, dizinin yapımcısı ve kanalını bu girişimi için “şimdilik” tebrik ediyorum.