Normalde TV yazıları ve yazdığım kısa öyküler dışında yazılarımı bu blogda arşivlemiyordum ancak geçtiğimiz haftalarda Dipnot Tablet dergi için bir portre hazırlamıştım onu da sizlerle paylaşmak istedim. Dipnot.tv Tablet Dergi 126. sayıda yayımlanan Murat Menteş portresi:
Gezi Direnişi üzerine kaleme aldığı gazetesi Yeni Şafak’ın diğer yazarlarına alternatif bir görüş sunan yazılarla sosyal ağlarda hedef noktası oldu önce. Ardından bir hafta sonu Türkiye’nin en çok satan iki gazetesinde birden röportajı yer aldı. Hürriyet Gazetesi’nde Ayşe Arman okurları karşı mahallenin aykırı yazarının popüleritesiyle tanışırken, Radikal Gazetesi okurları Gezi Direnişi sırasında üç başörtülü genç kadına mikrofon uzatan Yeni Şafak yazarının izlenim ve görüşlerine aşina oluyordu. O günlerde Menteş’in dergilerde yazılarının yayımlandığı ilk yazarlık günlerinden bugüne dek en popüler olduğu mecralardan birinde, Ekşi Sözlük’te ise gündem Ayşe Arman ile verilen gözlüklü pozlar ve Refah Partisi gençliğinin 1994′teki diyolog arayışını nasıl olur da Gezi Direnişi ile benzeştirebildiğiydi.
Herhangi bir konuda yorum yaparken özellikle tarafgirlik yapmamaya çalıştığını her röportajında üsteleyen Murat Menteş’e bu kez her “taraf”tan eleştiri geliyordu. Siyasi isimlerin danışmanlığını yapan kimi akademisyenler “Murat Menteş ne zaman siyasi konularda muhatap alınır oldu” diyerek Gezi yorumunu eleştirirken, sadık okurlar “popülerleşen Murat Menteş kimliği”nden memnuniyetsizliklerini veya Murat Menteş’in haklı tutumlarını yorumluyordu. 2013 yılının Haziran ayından bu yana bu ismi duymayan kalmadı. Peki, herkesin konuştuğu, tartıştığı, eleştirdiği Murat Menteş kimdi, nasıl popülerleşmekteydi, nasıl siyasi bir muhatap haline gelmişti?
“Kelimeler nimettir, nimetle oyun olmaz”
1974 yılında İstanbul’da doğan yazar, çocukluğunda bisiklet tamirciliği yaptı. Adını Cüneyt Arkın’ın canlandırdığı Kara Murat karakterinden alan Murat Menteş’in romanlarını okuyanların şaşırmayacağı gibi henüz o yaşlarda edindiği gerçeküstü bir kimlik daha vardı. Kendisi her ne kadar “kelimelerle oyun oynayan yazar” tanımına karşılık “kelimeler nimettir, nimetle oyun olmaz” dese de hayatla oyun oynamaya küçük yaşta başlamış, sihirbazlık numaraları öğrenmişti. Bir başka merakı boksa ise kısa sürede ringlere veda etti. (Şimdilerde bu merakla kitaplarındaki aksiyon dolu dövüş sahnelerinde karakterlerine ter attırdığı düşünülebilir elbette…)
Şiir, sinema yazıları ve denemeler yazarak kalemini okurlarıyla tanıştıran Menteş, Şehrengiz, Gerçek Hayat, Cafcaf, Nokta gibi dergilerde yazar olarak yer aldı, yazı işleri müdürlüğü yaptı, Afillifilintalar.com adlı blogta yazılar yazarak kollektif edebiyat anlayışına göz kırptı, Star Gazetesi için hafta sonu söyleşileri hazırladı. Kuzgunun Gölgesi (şiir, Yediiklim Yayınları, 1999), Kaosa Mütevazi Bir Katkı (deneme, Şule Yayınları, 2001), Aynalı Barikatlar (deneme, Şule Yayınları, 2003), Dublörün Dilemması (roman, İletişim Yayınları, 2005), Korkma Ben Varım (roman, İletişim Yayınları, 2009), Garanti Karantina (şiir, Sel Yayıncılık, 2010) ve Ruhi Mücerret (roman, April Yayıncılık, 2013) kitaplarına imza atan Murat Menteş kitaplarının adı kadar kapaklarıyla da ilgi odağı oldu.
İlk romanı Dublörün Dilemması’nın kapağında Alper Canıgüz, Onur Ünlü ve İhsan Gökdemir’in resimlerine yer veren yazarın ikinci kitabı Korkma Ben Varım kapağıyla çizgi roman severlerin dikkatini çekmiş, Ruhi Mücerret’in “yanardönerli” Cüneyt Arkın ve Orhan Gencebay fotoğraflı kapağı ise okurun sürprizlere hazır olması gerektiğinin işaretini vermişti. Muhafazakar kesimin pencereleri olarak bilinen Ülke TV, TVNet ve Yenişafak’ta kendine yer bulan yazar ile “karşı mahalle ile okurlarının” tanışmasının kitapları vasıtasıyla olduğunu söylenebilir. Öyle ki sosyal ağ ve kendisinin de yazarları arasında bulunduğu sözlüklerde Murat Menteş hakkında en çok yazılan cümlenin “Yeni Şafak yazarı olduğunu yeni öğrendim” olması bu okurların istisna olmadığını gösteriyor.
Yeni Şafak’ın Turuncu Pantolonlu Yazarıydı
Yazılarında muhafazakar kesimi eleştiriye de yer vermesi, Gezi olayları sırasında gazetesince hedef gösterilen sanatçı için aynı gazetede “Memet Ali Alabora tertemiz bir adamdır” yazısını kaleme almasıyla dikkatleri üzerine çeken Menteş’in Tvnet’e, ardından Ntv’ye konuk olduğunda Gezi Direnişi için konunun yalnızca ağaçlar olmadığını, gençlerin “baba değil kanka devlet” istediğini ve yalnızca yaşam tarzlarına müdahaleden hoşlanmadıklarını dile getirmesi “dış mihrak” ve “örgüt” açıklamalarının tartışıldığı İslamcı kesim içinde de alternatif oluşturuyordu. Siyasi yorumlarıyla öne çıkan, Yeni Şafak’ın turuncu pantolonlu yazarı olarak nam salan ve kendisini röportajlarında müslüman olarak tanımlamaktan çekinmeyen Murat Menteş’in “Türkiye’yi çok seviyorum ama bir türlü beğenemiyorum” sözleri ise neden romanlarının yanında siyasi yazılarla da varlık gösterdiğinin işaretiydi. Yazarak kendine varlık alanı yarattığını söyleyen yazarın romanları ise politikanın gerçekliğinin yanında okurlara fantastik bir dünyanın kapılarını aralıyordu.
Yaşasın Hızla Tüketilen Aforizmalar Çağı!
Neredeyse her paragrafta aforizmalara yer veren, sık sık kitap, film ve şarkılardan alıntılarla okuru kültürel bir seyahate çıkaran Menteş romanları kimi okurlarca pulp fiction akımının içinde sayılırken, kimilerince sinematografik eserler arasında sınıflandırılıyor. Kitaplarında kısa cümlelere yer veren, akıcılığı espri ve merak üzerinden besleyen Murat Menteş kendi deyimiyle “Romanı saatte 300 km hızla giden bir spor araba gibi tasarlayarak okura sıradan bir gizemden fazlasını sunuyor. Aforizmaları sosyal ağlarda “140 karaktere sığabilen” anlatıların gözdesi haline gelen yazarın popülerliğinin 2013 yılına, sosyal ağların kendi gündemini yarattığı döneme denk düşmesi de tesadüf sayılmaz. Kitabını reklam filmiyle tanıtan, muhafazakar kesimin yazarı olarak yaftalanırken erkek dergisine röportaj veren, popüler yeni bir tür yazarlık örneği gösteren Menteş’in Leyla ile Mecnun dizisinde birkaç saniye de olsa rol alması bu nedenle okurlarına şaşırtıcı geldi.
Kitaplarında sisteme muhalif karakterler işlerken, kapitalizmin aşkı da öldürdüğünü anlatan, Orhan Gencebay çalarken arabadan inilmeyeceğini öğütlerken, Coca Cola treni ile Pepsi gemisinin çarpışmasını okura anlatan Menteş’in edebiyata getirdiği bu sürprizli üslup ilginç karakter isimlerinin bile yadırganmamasını olmasını sağladı. Şebnem Şibumi, Nuh Tufan, Ruhi Mücerret, Nazlı Hilal bunlardan yalnızca birkaçı… Murat Menteş romanları sınırlı vaktini ve yoğun zihnini okuduğu kitaba birkaç saatliğine ödünç veren okur için gözü satırlarda dolaşırken yüzüne oturan gülümsemeyi afili bir afozimayla paylaşmaktan çekinmediğinden popüler, sık sık bölümlere ayrılan hikayedeki akıcılık ve kolay takip edilebilirlik sebebiyle zihinlerde hoş bir hatıra olarak kalabiliyor.
Her gün sokakta görebileceğimiz kadar sıradan dertleri olan ancak olağanüstü olaylar veya üstün teknolojilerle çevrelenen insanların gerçeküstü hayatını anlatan yazarın kurgusu hem samimi hem de bir o kadar hayaller dünyasına ait. Romanlarıyla övgü dolu sözler alan ancak siyasi yazı ve yorumları sonrası kimi köşe yazarlarınca desteklenirken kimilerince “hayal kırıklığı” olarak tanımlanan Murat Menteş, Ayşe Arman röportajı sonrası kimi okurlarının gözünde popüler bir isme dönüştü, benzetmeseverlerce Ahmet Hakanlaşmakla yaftalandı ve bu tartışmalar içinde daha da ünlü oldu. Ayşe Arman röportajının 3 gün sonrasında yazarı olduğu Yeni Şafak’tan istifa eden Menteş, şimdi her mahalleden birilerinin sevdiği birilerinin yargıladığı ama herkesin tanıdığı mahallenin “ünlü” ağabeyi…
GİZEM MERVE KABOĞLU