Suskunlar Adı Nereden Geliyor?

Suskunlar dizisi hakkında yakın zamanda art arda gelen birçok yazı yazdığımın farkındayım. Genel anlamda olumlu görüş bildirdiğim dizi için belki de ilk olarak yazmam gereken yazıyı bugün yazıyorum.
Geçtiğimiz günlerde aklımda beliren bir “ilişki” bu soruya cevap bulmama neden oldu: “Suskunlar adı nereden geliyor?” Bulduğum cevap yapımcıdan veya senaristten teyit edilmiş değil, bu ilişki (sanmıyorum ama) belki ilk kez benim tarafımdan dillendiriliyor ve aslında senaryo aşamasında akla gelmemiş olabilir. O nedenle yazacağım kuramsal ilişkiselliğin kesin bir bağ iddiası olmadığını şimdiden belirtmeliyim.
Kaynak, suskunluk sarmalı…
“Suskunluk Sarmalı” yani spiral of silence, Elisabeth Noelle-Neumann’ın ortaya koyduğu bir kuram. Bu kurama göre insanlar çoğunluğu oluşturmadıklarında, kendilerine inanılmayacağını ya da kendi fikirlerinin önemsenmeyeceğini düşünüp, düşüncelerini ifade etmek için, isteksiz davranırlar. İnsanlar azınlık olduklarına inandıkları zaman, kendi görüşlerini ve düşüncelerini gizleme ihtiyacı hissederler. Algıları ve düşünceleri ifade etmede, diğer bireyler kritik bir faktör oluşturur. Pasif olan grubun, düşüncelerini ifade edebilmek için, aktif olan grubun iyimser yaklaşımına, hoşgörüsüne ihtiyaçları vardır. Öyle ki kitle iletişim araçları tarafından desteklenen yaygın ideoloji bir süre sonra pasif durumdaki karşıt görüşlü kişilerden bile onay alır. Oluşan bu suskunluk sarmalının nasıl kırılacağına ise birazdan değineceğim.
Suskunlar için düşündüğümüz zaman, dizide tecavüze uğrayan ve şiddet gören çocuklar ilerleyen zaman içerisinde bu olayı unutmaya söz vererek kendi yollarına giderler… Dışlanma, utanma, derdini anlatamama gibi kaygılarla senelerce sessiz kalırlar. Hatta karakterleri tek tek incelediğimizde cezaevinde yaşanan yani zaten izolasyon altındayken yaşanan olayın ortaya çıktığında bu kez sosyal bir izolasyona maruz kalınma ihtimali (ikinci bir cezaevi deneyimi olarak somutlaştırılabilir)bu travmanın gizlenmesinde ana unsur olarak ortaya çıkıyor.
Geçmiş yazılarımdan birinde erkekliğin tecavüz olayıyla kaybedildiğini eleştirdiğimde gözden kaçırmış olabileceğim bir nokta da bu yazıyla tamamlanıyor. Bilal’in erkekliğini kaybettiğine dair Takoz İrfan’a hak vermesi aslında Suskunluk Sarmalı’ndaki toplumdaki egemen algıyı zaman içinde kabullenme ve onama eylemi gerçekleştirmek olarak karşımıza çıkıyor. Konuya bu açıdan baktığımızda Ecevit karakterinin avukat olmasının yalnızca mağdurları kurtarmak, babasından kalan kinine inat haklıları savunmak için seçilmediği de açık. Toplumda bir şekilde suçlu yani norm dışı ve topluma zarar veren eylemleri nedeniyle cezalandırılması istenen kişilere karşı bir savunma cephesinde yer almak Ecevit için kendi suskunluğunu bastırmanın, toplum içinde sessiz kalan bir başka kişi veya kişilerin sesi olmanın gereği olarak görülüyor, hatta belki de bir başka sarmalın kırılma noktası…
Her ne kadar kuram kitle iletişim araçları ve etkileri üzerinden şekillense de, aynı şekilde toplumda kişiler arası iletişimde, veya norm haline gelmiş baskılayıcı görüş ve kalıpların da suskunluk kalkanı, hatta kabullenme ve onama etkisi yaratabileceğini varsayarak ilerliyorum. Kitle iletişim araçlarının belli konuları, sorunları ve bunların tartışmasını halkın görmesinden uzaklaştırma yeteneği üzerine kurulu olan kurama toplumsal normların da tartışılması hatta konuşulması zor hale gelen körleştirici veya kör olmak zorunda bırakan etkisini eklediğimizde benzer bir varsayımı yapmanın çok da yanlış olmayacağı kanaatindeyim. Yani dizide mahalle baskısı olarak ele alınan korkma ve maruz kaldığı durumu “utanılacak bir şey olarak etiketleme” olan birinci aşama suskunluk sarmalının örneği olan ikinci “yok sayma, unutmaya çalışma” aşamasının zaten bir parçası.
Bu suskunluğu çözmenin yolu ancak bir kişinin halkayı kırması veya başka bir sarmal yaratmak… Ki dizide de böyle oldu… Yaptıklarını, geçmişlerinde bıraktıkları o çocukların adlarını bile unutanlar şimdi kendi suskunluk sarmalını yaratmaya, (İrfan, Gazanfer ve Gardiyan’dan oluşan taraf) bir şeyleri saklamak için çaba altına girmeye başladı. Bunun en önemli kanıtı ise Gardiyan’ın hakkında açılan dava duruşmasında kendisini sevecen olarak addetmesi ve delil olarak sunulan çocukları dövdüğü iddia edilen kasetleri kesin bir dille reddetmesiydi. Yani korkuyordu, aynen Gazanfer’in hapse gireceğini öğrendiğinde polisi ısırması, İrfan’ın düşmanlarının kimliğini bilmek için elinden geleni ardına koymaması gibi. Bu ister sosyal dışlanma ister cezaevi gibi fiziksel izolasyon ihtimali olsun henüz net olarak görülmese de yıllarca sosyal hayatlarında saldırganlıklarını, şiddet eğilimlerini saklayarak senelerce yaşamış bu insanların bile zaten yıllardır bir suskunluk sarmalı içinde yaşadıkları belirtilebilir. Sokakta gördüğü insanlara durup dururken saldırmayan her üçü de bir şekilde bu baskılama mekanizmasını zaten hayatlarına kurmuş olmalılar…
Yeniden kırılma noktasına döndüğümüzde dizide Zeki’nin arabasına binen tecavüzcüsünü öldürmesi o kırılma anı olarak görülebilir. İçlerinden biri halkayı kırdığında diğerleri de hem kendilerinin hem de Zeki’nin intikamını almak için harekete geçtiler yani sessizlik, suskunluk bozuldu.
Ancak burada şöyle bir sorunla karşılaşıyoruz, Suskunlar’ın kahramanları İbrahim, Ecevit ve Bilal hala o sarmalın içinden tam çıkamamış olacaklar ki en yakınlarındaki Ahu’nun bile ancak tesadüfen olanlardan haber olabiliyor. Çevrelerindeki kimse olayı bilmiyor, hatta düşmanları bile onların kimliğini yeni öğrendi.
Muhtemelen ikinci sezonda sarmalın nasıl genişlediğini izleyeceğiz, kimliklerin ve yaşananların açığa çıkacağı öngörüsü bu anlamda kırılmadan sonra sarmalın çözüleceği iddiası çok da yanlış olmasa gerek. Karşı taraf için sarmalın belirginleşeceği ise malumun ilanı adeta…
Sleepers’tan uyarlanan Suskunlar’ın adı buradan mı geliyor inanın bilmiyorum. Mahalle baskısı ve suskunluk sarmalı üzerine yaptığım şu kısa açıklama sizi ikna edememiş olabilir ancak ben isim benzerliği bilinçli veya bilinçsiz olsa da detaylarda yatan benzerliğin aşikar olduğu konusunda ısrarlıyım.