Türkiye Gündemi Bu Diziye Benzetildi: House Of Cards

(Gündemin birinci maddesi yolsuzluk iddiasıyla gerçekleşen operasyonun ardından Time dergisinin Türkiye’deki olayları ve ilişkileri House of Cards dizisine benzetmesi birçok yerde yazıldı ancak kimse ‘bu dizi ne anlatıyor’ diye detaylı olarak kaleme almayınca iş başa düştü.)

House of cards, Şubat ayında Amerika’da 13 bölümü yayınlanan bir dizi. Yayın platformundan bütçesine, yayın stratejisinden çekimlerine ve oyuncularına kadar çığır açan bir iş olan dizi başarılı bir uyarlama.  İkinci sezon onayını alan ve online bir TV platformu olan Netflix üzerinden yayınlanan House of cards dizisi ağır temposuna rağmen izleyiciyi ekrana bağlamayı başarıyor. Haydi gelin madde madde inceleyelim.

House Of Cards
House Of Cards

–          Dizinin ana castı: Kevin Spacey (Francis Underwood – Senatör), Robin Wright (Claire Underwood – Senatörün eşi), Kate Mara (Zoe Barnes – Gazeteci)

–          İlk iki bölümün yönetmeninin ve yapımcısının David Fincher olması bile bu diziyi izlemek için yeterli bir sebep.

House Of Cards Dizisi
House Of Cards Dizisi

–          Modern Game of thrones olarak anılan dizi iktidar kavgasını ve politikada dönen dolapları su yüzüne vuruyor. Francis adlı senatörün yükselme hırsını konu alıyor.

–          2 sezonu toplamda 100 milyon dolara mal olan dizi şimdiye kadar bir internet dizisine yapılan en yüksek yatırımlardan biri.

–          Dizinin ilk 13 bölümü bir anda siteye yüklendi, bu internet tüketimine uygun yeni üretim biçimi dünyada bir ilk. Emmy adaylıklarıyla bu yıl ödüllere damga vuracağına kesin gözüyle bakılan House of Cards adlı dizi geleceğin internette olduğunun ispatı.

House Of Cards Adlı Dizi
House Of Cards Adlı Dizi

–          Kevin Spacey’nin performansı inanılmaz derecede iyi. Francis Underwood’un kameraya bakarak konuştuğu sahnelerde kendinizi onun arkadaşı gibi hissediyor, geleceği gören her hamlesini düşünerek atan bir stratejistin sırlarını dinliyorsunuz. The Office, hustle ve House of Lies dizilerinden alışkın olduğumuz bu anlatım, bu dizinin kirli ilişkileri içinde izleyiciye “yüzleşme” sağlıyor, bir nev-i yabancılaşmayı azaltıyor. Francis’in elini masaya vurması, göz devirmesi gibi detaylar hikayenin samimiyetini artırıyor.

–          Netflix’in geliştirdiği özel sistemle izleyicilerin dizileri nerede durdurduğu, kaç dakika sonra ekrana döndüğü, nereyi tekrar izlediği ve hangi diziyi izleyenlerin başka hangi film ve projelere ilgi gösterdiğinin belirlediği biliniyor.(http://www.salon.com/2013/02/01/how_netflix_is_turning_viewers_into_puppets/) Dizinin bu matematik hesabıyla projelendirildiğini düşündüğümüzde başarının tesadüf olmadığı aşikar.

–          Senaryo gerçekçi… Örnek: iş yerinden eleman çıkaran Claire’ın bir süre sonra bir Starbucks çalışanıyla yüzleşmesi, Francis’in “devlet büyüklerine” sesini duyurmak için çırpınan bir adamı sakinleştirmesi hikayenin çatışmalarla örülü gerçekliğini destekliyor.

–          Dizinin eleştirebileceğim noktası ise ürün yerleştirmedeki eğretilik. Apple, Canon gibi markaların ürünlerinin kullanıldığı dizide ürünler tam anlamıyla göze sokuluyor.

House Of Cards Ürün Yerleştirme
House Of Cards Ürün Yerleştirme

–          Sık sık aforizmalara yer verilen dizi sosyal medyadaki popülerliğini de bu şekilde destekliyor. Her bölümde “şu tweetlenir” denilecek birkaç cümle muhakkak geçiyor. Ne de olsa “zamane dizisi”.

– İşte geçtiğimiz hafta her gazetenin Time referansıyla adına yer verdiği House of Cards böyle bir proje. İzlediğinizde beğeneceğinize ve tanıştığınıza memnun olacağınıza ise şimdiden eminim.

–          Türkiye’de yapılmış bir elin parmağını geçmeyecek kadar politik diziyi düşündüğümde benzer bir yapım biz de olabilir mi diye aklımdan geçirdim. Olur da böyle bir işe kalkışılırsa başrol adayımı şimdiden ilan edebilirim. Tartışmasız ve alternatifsiz Çetin Tekindor…

Aramızda Kalsın: Aramızda Kalsın ama Ben Bu Diziyi Sevdim :)

Aramızda Kalsın başladı, ben de izlerken hem sosyal ağları takip edip yorumları not aldım hem de izlenimlerimi…

Aramızda Kalsın
Aramızda Kalsın

Casting mükemmel… Her rolü oynar dediğim herkes bir dizide. Gökçe Bahadır, Binnur Kaya, Uğur Yücel. Yıldız karması gibi… Binnur Kaya’nın Yabancı Damat’taki rolünü çağrıştırdığı dizide Uğur Yücel de Canım Ailem’deki Samim’e göz kırpıyordu. Zaten sosyal ağlardaki yorumlarda da iki dizinin adı sık sık geçti. Dizinin iki çocuk oyuncusunun da Muhteşem Yüzyıl’da oynadığını hatırlamaksa ilginçti. İki çocuk da Hürrem’in Mihrimah’ı ve Cihangir’iydi, şimdi Yadigar’ın evlatları olmuşlar. E, iyi de olmuş.

Dizide kullanılan mekanlar da oldukça sıcak ve tanıdıktı. Ev Kavak Yelleri’nden, dükkan Kalbim Dört Mevsim’den tanıdık geliyordu izleyenlere (yanılmıyorsam tabi). Çengelköy sırtları sıcak aile dizisi için ideal, buradan da bir artı…

Aramızda Kalsın dizisi için müzikler ve sese geldiğimizde. Üflemeli çalgıların ağırlıklı olduğu besteler dinledik dizi esnasında. Kimi yerde solo gitar da duyduk. Müzikler başarılıydı, hele dizide Olgun Şimşek’in sesini duymak ilaç gibi geldi ancak seste sorunlar vardı. Bazı sahnelerde senkron tutmuyordu. Zaten bu sezon düzgün bir ses göremedik daha dizilerde ya neyse…

Aramızda Kalsın Birinci Bölüm
Aramızda Kalsın Birinci Bölüm

Senaryo dersek, dizinin temposunun başlangıçta biraz yavaş olduğunu düşünüyorum. Bir kere izleyicide dizinin safi komedi olduğu izlenimi yaratılmış. –mış diyorum zira sosyal ağlarda herkes bu dizi dramaymış diye yakınıyordu ilk dakikalarda. Bir yerde yanlış bir strateji olduğu aşikar. Dizi aile dizisi ancak tanıtımlar diziye yabancı izleyicide safi komedi beklentisi uyandırmış demek… İlk sahnelerin bu kadar dramatik olması, bu yavaş açılış ister istemez komedi beklentisi ile ekran başına geçenlerde yadırgama yarattı ancak dizinin senaristi Selin Tunç olunca senaryo hanesine bir artı daha eklemek gerek. Selin Tunç bu işi bilir, iyi kalemdir, yazdığını izlettirir.

Senaryo üzerine biraz daha kafa yormam gerekirse. Dizide “dul” bir kadının yaşam mücadalesini göreceğiz. Dul kadın hikayelerinin son yıllarda tutmadığı (Anneler ile Kızları, Tek Başına, Kalbim Dört Mevsim, Sultan) ülkemizde boşanmış veya boşanma arefesindeki bir kadının aşkını izlemek ilginç bir deneyim olacak. Öyle bir geçer zaman ki’de bile Cemile’ye aşk yaşatmak için 3 sezon bekleyen, Aliye’yi dizinin sonunda aşkının yerine engin suların içine salan zihniyet de bence bu muhafazakar temelde yatıyor. Dramalarda boşanmış kadınların aşkından imtina eden yapımcıların (  ” türbanlı kadının reytingi yok mu? ” başlıklı yazımda uzun uzun anlatmıştım merak edenler bakabilir) bu tür bir riski komedide alması elbette normal ancak hala risk var söyleyeyim. (Aliye, İkinci Bahar gibi istisnalar da var elbette ancak İkinci Bahar’da da yaş sebebiyle izleyicide cinsel bir çağrışım olmadığı için kadın için aşk meselesi farklı bir kulvarda ve risksizdi, Aliye zaten oyuncusunun özel hayat skandalı nedeniyle farklı bitirilmesiyle bu riskin bedelini fazlasıyla ödeyen bir yapım oldu. Aramızda Kalsın’da ne olacak zaman gösterecek.)

Aramızda Kalsın Reyting
Aramızda Kalsın Reyting

Aramızda Kalsın reyting meselesi ne oldu derseniz… Aramızda Kalsın birinci bölüm için ilk dakikalarda SBT reytinglerine göre pek de parlak bir açılış göremedik. İlk yarım saatin ardından dizi 4 reytingi gördü ve o dakikalardan sonra 4-5 reyting civarında seyrederek sona erdi. Kısacası iyi bir başlangıç yaptı.

Aile olmayı kan bağına indirgemeden dayanışmayı, aile sıcaklığını ekrana yansıtan dizilere hasret kalmıştım uzun zamandır. Hala evde dvdleri ile kitaplığımın başköşesinde duran Yeditepe İstanbul tadında bir işi uzun zamandır bekliyorum. Aramızda kalsın İkinci Bahar’dan, Süper Baba’dan aldığımız o sıcaklığı bize vadedebilir gibi geliyor bana. Kadro iyi, yönetmen iyi, senaristin kalemi kuvvetli, ancak riskleri de malum artık rastgele demek düşer bize. Yolu açık olsun…

Sana Bir Sır Vereceğim, İzleyicisi İçin Neden Bu Kadar Özel?

Sana Bir Sır Vereceğim ilk birkaç bölümünü takip ettikten sonra izlemeyi bıraktığım bir diziydi. Ancak son haftalarda dizi izleyicileri o kadar ısrar etti ki, oturup kaçırdığım bölümleri izledim ve dizinin nasıl bu kadar hayran edindiğini anlamaya çalıştım.

İlk dikkatimi çeken dizinin yoğun fanlarının Aylin ve Tilki aşkını sevenlerden oluşması oldu. Elbette dizinin tutma nedeni sırf bu aşka indirgenemez ancak bu aşkın TV’deki diğer aşk hikayelerinden nasıl farklılaştığını yazarak izleyiciyi nasıl ekrana kilitlediğini yorumlamak istiyorum. Analize geçmeden önce şu dakikalarda dizinin pazar gününe alındığını öğrendim, bu hamle diziye olumlu yansıyacaktır eminim.

Sana Bir Sır Vereceğim Aylin Tilki
Sana Bir Sır Vereceğim Aylin Tilki

Okumaya devam et Sana Bir Sır Vereceğim, İzleyicisi İçin Neden Bu Kadar Özel?

Bebek İşi Dizisinde Devamlılık Hatası

Bebek İşi’nin 14. bölümüne bugün tekrar yayında rastladım. Zaten izlemiştim bu bölümü ama sanırım dikkatim dağınıktı şimdi izleyince fark ettim.

14. bölümün 20. dakikasında evin salonundan odaya kocasının yanına koşan Candan’ın üzerinde tişört ve kot pantolon var.

Bebek İşi Devamlılık
Bebek İşi Devamlılık

Odaya vardığında ise Candan’ı çizgili bir elbiseyle gördük.

Bebek İşi Kostüm Hatası
Bebek İşi Kostüm Hatası

Tekrar salona döndüğünde ise üzerinde yine tişört ve pantolon görünüyor.

Bebek İşi Kostümleri
Bebek İşi Kostümleri

Anlaşılan sorun montajda da fark edilmiş ki Yankı bebek devam eden dakikalarda konuşuyor: “Kostüm mostüm birbirini tutmuyor ama olsun benim senaryom iyi…” Sorunu bile komedi malzemesi yapmak ilginç olmuş. 🙂

Görüntüleri izlemek isteyenler tıklayabilir. 

Bir Aşk Hikayesi: Bir Dizi Nasıl Uyarlanamaz Örneği

Bir Aşk Hikayesi ilk 10 bölümünü görev olarak izlemediğim, sonrasında bir TV yazarı olarak görev bilinciyle ekran başına oturduğum bir iş oldu. Hikaye darmadağın edilirken bir anda kaybolan karakterler, uzaklardan gelen eski eşler, nişanlılar derken hikaye kimi seyircilerin tabiriyle tam bir Türkiye dizisine döndü.

Bir Aşk Hikayesi
Bir Aşk Hikayesi

Halbuki ne güzel bir Kore hikayesiydi bu dizi… İlk bölümlerde de hatalar vardı. Yazmıştım zaten, dizinin en büyük hatasının Tolga karakterinin castı olduğunu belirtmiştim. Tolga daha maskülen, erkeksi olmalı diye yazmıştım ki sonuçta eleştiriye cevap gibi kabadayıya dönen kısık sesli çakma bir popstar kaldı elimizde. Kaş yaparken göz çıkarıldı.

Bir Aşk Hikayesi Eleştirisi
Bir Aşk Hikayesi Eleştirisi

Tam Eda var en azından, hikayeyi oradan yürütebilirler diye düşünürken hikayenin geçmişi sırlarla dolu, benim için en merak edilen karakteri rolü azala azala dizide görünmez oldu. Öyle ki ekranda porselen bebek gibi duran, oyunculuğu ile beğenimi kazanan Elçin Sangu’nun boşluğu dizinin tam anlamıyla yeri doldurulmaz eksiğini oluşturdu.

Buna rağmen izleyici hala neden bu diziyi izliyor diye sorarsanız. Seçkin Özdemir’in Al Yazmalım’daki oyunculuğu ile bu dizideki oyunculuğu arasında dağlar kadar fark var. Belli çok çalışmış, kendini geliştirmiş. Öyle ki Zuhal Olcay ile bir ağlama sahnelerinde dudaklarının nasıl titreterek oynadığını hayret içinde izlediğimi hatırlıyorum. Keza Damla Sönmez de genç bir kadının aşk konusundaki deneyimsizliğini ekrana bir hayli iyi yansıtıyor. İki oyuncunun da rollerine “cuk” oturduğu belli. İzleyici de ilk bölümlerde izlediği saf aşkın devam ettiği umuduyla ekran başında yerini alıyor bana kalırsa. Korkut ve Ceylan’ın ekrandaki yansıması Seçkin ve Damla’nın yüzüne o kadar oturuyor ki dizi fanları inanılmaz bir şevkle takip ediyor çıkan her haberi, fragmanı…

Ancak nedense ısrarla Tolga hikayede öne çıkarılıp duruyor. “Bunlar ayrılıp barıştıkça reyting geliyor” deniyor ki herhalde iki bölümde bir barışır gibi olup ayrılıyor ana karakterler. Artık ekrana “bir aşk hikayesi” izlemek için oturan seyirci; entrikalı, gel gitli bir aile dramı izlemek zorunda kalıyor, silahlar çekiliyor, mezarlar açılıyor, DNA testleri havada uçuluyor….

Bir Aşk Hikayesi Dizisi
Bir Aşk Hikayesi Dizisi

Bir diğer sorun da hikayenin takip edilemez bir hal alması. Kim kiminle beraber, kim kiminle nişanlı, kim kimin çocuğu hikaye aldı başını gitti. Dizinin orijinalini (Kore versiyonundan bahsediyorum) izleyen herkes benimle aynı fikirde olacaktır eminim. Bir aşk hikayesi bir hikaye nasıl uyarlanamazın örneği haline geldi. Hem de izleyicinin hikayeye bu kadar yakıştırdığı, sevdiği oyunculara sahipken… Üzerine ise söylenebilecek çok az şey kaldı, yazık oldu. Keşke yalnızca 16 bölümlük, Kore uyarlaması “Bir Aşk Hikayesi” olarak kalsaydı.

Merhamet Dizisinde İlginç Tesadüf

Merhamet Dizisi bu hafta ilginç bir tesadüfe sahne oldu. Özgü Namal’ın canlandırdığı Narin’in İstanbul’a geldiği ilk günleri anlatan dizide Özgü Namal’ı Balat’ta bir evin önünde gördük. Eminim dikkatli izleyicilerin gözünden kaçmamıştır, o ev Özgü Namal’ın ilk dizisi Yeditepe İstanbul’da kullanılan evdi. Zuhal Olcay yani Olcay ve kızı Duru yani Özgü Namal’ın yaşadığı ev tam da orasıydı. Anlaşılan dizinin ilerleyen bölümlerinde de bu evi görmeye devam edeceğiz. Narin öğrenciyken o evde oturacak gibi görünüyor ben bu satırları yazarken.

Yeditepe İstanbul
Yeditepe İstanbul

Bu benim dikkatimi çeken bir ayrıntıydı… Zira Yeditepe İstanbul’un sadık bir izleyicisiydim.

Merhamet Dizisi Balat
Merhamet Dizisi Balat

Benim gülümseten bu ayrıntı belki birkaç izleyiciye de sıcak bir aile dizisini anımsatır, entrikalı diziler içinde içinizi ısıtan Yeditepe İstanbul’u aklınıza getirir diye paylaşmak istedim.

Balat Ev
Balat Ev

İyi seyirler… 🙂

Arka Sokaklar’ın Polisiye Anlayışı Göz Yoruyor

Arka Sokaklar bize zaten 7 sezondur izlediğimiz hikayeyi göstermeye devam ediyor. Rejisi izleyicisi tarafından yıllardır kanıksansa da bende hala yabancılık uyandıran dizi düğün kameramanlarıyla mı mesai yapıyor acaba?

Arka Sokaklar Sekizinci Sezon
Arka Sokaklar Sekizinci Sezon

Arka Sokaklar’ın yeni sezon ilk bölümünü izlerken aklıma geçtiğimiz yaz yayınlanan Küçük Hesaplar dizisi geldi. O dizinin de aksiyon seven bir yönetmeni vardı, dizinin en çok eleştirdiğim noktalarından biri de durduk yerde basılan gülme efektleriydi. O zaman yazmıştım, gülme efekti koyulduğunda dizi iyi bir komedi dizisi olmuyor diye. Arka Sokaklar da ispatlıyor ki zoom in-zoom out yapmak polisiye çekmeye yetmiyor. Öyle olsa Kudret Sabancı’nın her dizisinin polisiye olup olmadığını tartışmaya açabilirdik :). Şaka bir yana elbette bu dizinin senaryosu polisiye ama sakin bir konuşma sahnesinde bile neden zoom var? Yalvarırım biri açıklasın.

Çekim teknikleri oldukça deneysel, seslendirme kötü, bölüm oyuncularına hiç değinmiyorum. Dizinin yeni sezon ilk bölümüne ben yarım saat dayanabildim. Dizinin sadık izleyicilerinin ise hayal kırıklığına uğramadığına eminim. O kadarcık gözlemle daha uzun ve detaylı bir yazı yazmam ise mümkün değil. Diyeceğim o ki, ben Arka Sokaklar’ın hedef kitlesi değilim, hedef kitlesine iyi seyirler dilerim. 🙂

Lale Devri Çığır Açıyor

Lale Devri ile Yer Gök Aşk’ın akrabalık bağı ekranda bir ilk imza atmıştı, iki dizi arası kız alıp verilirken şimdi de 3 karakter daha transfer edildi. “Yer Gök Aşk”ın Sultan’ı, Hamiyet’in kızı ve onun eşi bu sezon Lale Devri’nde olacak.

Lale Devri’nin bunca acayipliğe rağmen ekranda tutunmasının en önemli nedeninin izleyiciye gerçekte de bu ailenin var olduğu hissi vermesi olduğunu düşünüyorum. Bu hikaye entrika dolu nasıl bu kadar gerçek gelebilir derseniz, dizinin transfer edilen karakterinin bile zaman zaman eski dizisi Yer Gök Aşk’a memleket ziyaretine gittiğini hatırlatmak isterim. Aynı şekilde iki dizinin karakterleri iki dizide de eş zamanlı olarak rutin şekilde telefonla konuştular, birbirlerinin hikayelerinden haberdar oldular. Onca senedir ekranda olan dizi bir şekilde entrikalarla örülü ama “gerçek” algısı yaratan bir senaryoyla izleyiciyi kendisine inandırdı.

 

Dizinin detaylarında da gerçekle bağ sıkı sıkıya korunuyordu. İzleyenler hatırlayacaktır Çınar’ın babası holdinglerinin kokteylinde konuşma yaparken “ben konuşmayı beceremem Sakıp kardeşim ne güzel konuşurdu” diye açıkça ilan etmişti Sakıp Ağa’yla olan yakın dostluğunu.  Gerçekten var olan kişiler dizinin içinde adeta karakterleştirilmişti. Bunun gibi birçok örnek bulabiliriz Lale Devri’nde.

 

Bu elbette senaryo başarısı… Şu an yayında olan, onca yıldır devam eden kaç “pembe dizi” senaryolu dizi var?

İki kez kanser olan karakter de inandırıcı geldi izleyiciye, kardeş olan iki karısı da ölen adamın yeni ilişkisindeki aşkı da… Herkesin birbirinin çocuğu olduğu ortaya çıkması da yadırganmadı, yasak ilişkiler ağı da… Üstelik dizi birbirinin içine giren yasak aşk hikayeleriyle dolu.

 

Dilerseniz hemen hatırlatayım dizinin çocuk dağılımını:

Kardeş iki kadından çocuğu olan, üçüncü çocuğu eski karısı başka bir adamla formalite evliliğiyle evliyken doğan Çınar, pembe dizilerin talihsiz baş karakterine çoktan döndü. Ölen iki kardeşten birer evladı bulunan başkarakterin ütopik derecedeki talihsizliği bile izleyiciyi ekrandan koparamadı.

Çınar’ın amcası babası çıktı

Dizinin ana karakteri Çınar, gerçek babasının amcası olduğunu önceki sezon öğrendi. Necip Bey’in bir diğer çocuğu Tibet ise geçtiğimiz sezon diziye “merhaba” dedi. Tibet’in Necip’in avukatının sekreteriyle olan ilişkisinden olduğu yeni yeni aydınlandı. İki evlilik dışı çocukla Necip Bey, Lale Devri’nin en çapkın karakterinden biri, diğeri ise Zümrüt Hanım.

Zümrüt’ün velet-ül zina evlatları

Gelelim Zümrüt Hanım’ın (günümüz moda şarkılarından alıntıyla) yediği nanelere… Zümrüt Taşkıran’ın Haluk adlı bir adamdan iki çocuğu olduğunu öğrendi bu sezon. Evliyken Haluk Bey’le ilişki yaşayan Zümrüt Hanım, Yeşim ile Kerem adlı iki çocuğunu Haluk Bey’den dünyaya getirmişti. Diziye adını veren, Lale ise Zümrüt Hanım’ın eşinden olan çocuğuydu aman karışmasın.

Lale Devri’nin yasak aşk meyveleri bitmiyor

Dizinin yan karakterlerinden (Toprak’ın eski eşi) Sıtkı’nın da şarkıcı bir kadından evlilik dışı çocuğu olduğunu da bu sezon gördük. Şimdilerde başka bir kadınla evli olan Sıtkı da çocuğunu ortada bırakmayarak yanına alan o hatır bilen babalardan…

Kim kimin çocuğu çıkacak az sonra…

Toprak’ın bir diğer eski kocası Ahmet’in de dizinin yeni karakterlerinden (Zümrüt’ün yardımcısı) Azra’nın eski aşkı olduğu ortaya çıktı. Azra’nın da Ahmet’ten çocuğu olduğu yıllar sonra açığa çıktı!

Sevin veya sevmeyin, şu bir gerçek ki Lale Devri Türkiye TV tarihinde önemli bir dizi. Bunca karakter transferi, bağlantılı dizi yapımı hem ilk hem de ilginç olarak tarihe not düşüldü. Lale Devri yıllarca süren ilginç hikayesiyle bana Böyle mi Olacaktı’yı hatırlatıyor. Dizinin de bu sezon ona döneceğinden korkuyorum. Kim bilir belki de bu sezon hepten uzayan hikayede, dizinin meşhur altyazılarında “Kim kimin çocuğu çıkacak az sonra” yazılarını göreceğiz…

Survivor Neden Çok İzleniyor?

Eskiden yazdığım bir yazıyı yeniden sizlerle paylaşmak istedim:

Global bir format olan Survivor, ilk yayın döneminde şimdiki başarısını gösteremiyordu hatırlarsınız. Ünlüler formatına geçilmeden önceki sezonlar daha çok AB grubuna hitap ediyordu, yarışmacıların profilleri ve formatın global kalmasının etkisi burada yadsınamazken son yıllarda yapılan yarışma içine ünlüleri, aslanları kanaryaları, Türkiye ve Yunanistan takımlarını kurarak glokalleşti, yarışmacıların profilleri değişti ve bingo! Survivor eşittir garanti reyting haline geldi.

Gelin bu glokalleşme meselesini açalım… Bilirsiniz bizim bütün star yarışmalarında (Popstar, Türkstar…) yarışmacı bireysel değil grup üyesi olarak yarıştırılır. Yani yarışmacı oy vermeleri için hemşehrilerinden destek ister ya da üyesi olduğu bir grubun (eski mahkum olabilir, engelli olabilir, yabancı ülke vatandaşı olabilir) bir azası olarak orda başkalarını da temsil eder. Böylece yarışmada oylar müzikten çok cemaat yarışına hizmet eder.

Survivor’da da aynı formülün uygulandığını anlamak zor değil, Galatasaraylılar ve Fenerbahçelilerin ezeli rekabeti, Türkiye – Yunanistan arasındaki çekişmeli durum hatta Ünlüler ile Ünsüzler arasındaki “bizden biri” kıyası yarışmaya taşındı ve izleyici grup üyesi olarak gördüğü kişilere grup için oy verdi. Ünlüler – ünsüzler yarışında açılması gereken bir parantez de ünlü yarışmacıların bile çok da ünlü olmaması veya ünlü olmasına rağmen “sınıfsal bir konum ifade etmemesi”(ünlüler arasında eğitim veya sosyal statünün altı çizilmiyor aksine sıradan bir aileden gelip kendi çabalarıyla ünlü olan insanlar yarışmacı olarak seçiliyor). Yani yarışmacılar izleyicide seçkinler sınıfının mensupları algısı oluşturulmayacak şekilde seçiliyor. İlk Survivor’larda bu fark gözetilmediği için yeteri kadar ilgi görmediğini söylemek mümkün olabilir.

Şimdi tartışma konumuza dönelim. Nasıl oldu da bu gerçek dışı, kurgusal yaşam gerçek haline dönüştü. Bir kere Survivor yarışmacıları (Merve Büyüksaraç’ın iddialarına kadar) sürekli yaşananlarınn gerçek olduğunu vurguladılar. Nihat Altınkaya’nın annesi rahatsızlandığında çekilen görüntüleri kimi taraflar tarafından reyting malzemesi olduğuna dair eleştirilse de o gözyaşlarının reyting için değil tam da gerçek olduğu için çekildiği verilen demeçlerle doğrulandı. Survivor o kadar gerçekti ki, acısı da hayattandı, gözyaşı da…

Baudrillard’ın deyimiyle “hyper real”kavramı tam da bu açıklamanın içinde yer alıyor. Survivor diye bir gerçekliğimiz var, oradaki her şey kurgu bile olsa ayrı bir gerçeklikte hatta gerçeğin üstünde bir hiper gerçeklikle bu simülasyon gerçekle yer değiştirmiş durumda. Survivor artık bir ekran gerçeği değil, ekrandan yaratılan bir hiper real. (Son haftaların populer dizisi İşler Güçler de aynen böyle bir hiper reality ürünüdür. Gerçek isimleriyle oynayan oyuncular gerçekliği güdülerken kurgusal anlatının içinde şekillenen bu yeni kimliklerin gerçekliği ikiye katlanıyor.Hyper real simülasyonunun en net örneklerinden biri ise Kurtlar Vadisi’nde Çakır’ın ölümü üzerine cenaze namazı kılan izleyicilerdir, kurgu da olsa izleyicinin zihninde Çakır gerçektir, yaşamıştır ve ölmüştür.)

Bir de kurgunun değil kişilerin kimliklerinin gerçekliği tartışması var. Hill’in televizyonun yarattığı gerçeklik üzerine yaptığı çalışmalarda da belirttiği gibi ekranda yaratılan gerçeklik anlarıyla izleyici izlenilen gerçek kişi ve gösteri kişisi arasındaki çatışmayı yorumlamaya güdüleniyor. İzleyicinin yargılayıcı konumda olması hem izleyici bu gerçeklik içinde yaşamaya motive ediyor hem de izlenilirliğin devamını garantiliyor. Gitgide gösteri kişisinden sıradan kişiye dönüşen ünlüler, Survivor’daki gibi, yarışmanın ardından da tekrar medyaya sıradan olarak sunulabildikleri gibi sıradan insanlar da gösteri kişileri olarak eğitilebiliyor. Survivor’ın meşhur Taner’i tam bir gösteri kişisi olurken, manken Özge Ulusoy yarışmadaki “gerçekliği” ile yarışmanın ardından izleyici tarafından daha çok benimsenen bir isim olarak ekranlarda boy göstermeye başlayarak gösteri kişisinden gerçeğe dönüştü. O nedenle eskiden oyuncu olarak ekranda olan ancak bu kadar ilgi çekmeyen Ulusoy, reality showlarda sunucu olabiliyor çünkü tam da onun gerçekliği izleyicinin ilgisini çekiyor.

(Survivor’dan çıkarak bir başka güncel örnek daha vermek istiyorum. Evlilik programı sunmaya başlayan Hande Ataizi’nin neden evlilik programı sunduğu sorusuna verdiği yanıt da bu değişimi işaret etmektedir. İnsanların aklındaki seçkinler sınıfından, tepeden bakan Hande Ataizi figürünün değişmesini istediğini bu nedenle tüm gerçekliğiyle her gün canlı yayın yapmak istediğini belirtiyordu ünlü oyuncu. Yani gösteri kişisi olmaktan gerçek kişiye evrilmeyi ve bunun ekranın gerçekliği içinde şekillenmesini istemişti Ataizi. Son yıllarda kurgularda değil reality ağırlıklı işlerde ekrana gelmesi de bunun kanıtı (bakınız: Benzemez kimse sana))

Teorik anlatım üzerinden çok fazla ilerlemek istemesem de anlatmak istediğim konuyu açıklamaya başladığımı düşünüyorum.

 

Yani, Merve Büyüksaraç adlı manken yarışmacı yarışmayla ilgili gündeme taşıdığı iddialarla kendi gerçekliğini şüpheye düşürmekle kalmıyor aynı zamanda gerçeğin üstündeki bir gerçekliği sıradan bir gerçekle yıkmaya çalışıyor. Bunun çok zor olduğunu söylememe gerek yok herhalde, zira izlenen şeyin gerçek olduğuna izleyici izlediği her an kendini ikna ediyor. “Gerçek olmasa böyle olur mu” argümanlarının iddiaların hemen ardından sunulması da bu ikna çabasının var olduğunun ve sonunda izleyicinin ikna olduğunun kanıtı. İzleyicinin ikna olduğu bu hiper realitenin gerçekliğine yapılan bu saldırı bu nedenle bu kadar gündem oluşturdu. Çünkü adı üstünde televizyonun sihirli dünyasında yaratılan gerçeklik gerçeğinde üstünde…

Dizilerde Artık Bekaret Kontrolü Görmek İstemiyorum

Fatih Harbiye hakkındaki ilk yorumlarımı yazdım şimdi biraz daha senaryo detayına girelim istiyorum. Dizinin ilk bölüm senaryosu kimlik arayışındaki Neriman’ın derdini bize net olarak gösterdi. Gösterdi göstermesine de verilen örnekler, gösterilen sahneler adeta izlerken tansiyonumu yükseltti.

Fatih Harbiye Dizisi Oyuncuları
Fatih Harbiye Dizisi Oyuncuları

Neriman’ın sözlüsü sayılabilecek Şinasi’nin kızkardeşi Aslı’nın bir erkekle birlikte olduğunun açığa çıkmasıyla genç kadına uzun uzadıya gösterilen dramatik bir sahneyle bekaret kontrolü yapıldı. Üstelik bu sahne “namuslu mu değil mi ona bakıyorlar”, “şu hayatta namusumuzdan değerli ne var”, “kız kardeşimin namusu benden sorulur”, “namus sevdiklerinizin başını öne eğmemektir” gibi sözlerle desteklendi.

Sonrasında bu olayı eleştiren tek karakter Neriman olurken onun da tepkisi “Aslı’ya tek kötülük yapan Emre mi?” sözleriyle ekrana geldi. Yani Emre’nin (Aslı’nın birlikte olduğu kişi) Aslı’ya kötülük yaptığı eleştiride bile kabul ediliyordu. Daha sonra Neriman’ın babasıyla tartıştığı sahnelerde kullandığı “Namus diye gencecik kızların hayatı kararıyor”, “Bu namus neden yalnızca kadınlara bekçilik ediyor” sözleri biraz olsun içime su serperken Aslı ile yaptığı konuşmada genç kadının tecavüze uğradığını öğrendikten sonra susmayı yeğlemesi bekaretin önemini yadırgamadığını yeniden hatırlattı.

Kısacası dizide bu konuda karşıt argüman geliştiren tek karakter de aslında konu üzerine net bir karşıt duruş geliştiremiyordu. Anladık kitap uyarlaması, anladık kadın kimlik bunalımında ama bu kontrol sahnesini dramatik bir müzik eşliğinde 10 dakika izlememizin gereği değil. Bu reyting için yapılan bir şov!

Fatih Harbiye Fox TV
Fatih Harbiye Fox TV

Üstelik bu dizinin senaryosu bir kadına Hayriye Ersöz’e ait. Yapımcı Koliba Film’e sesleniyorum, hiç mi vicdanınız sızlamıyor. Her gün töre cinayetleri işlenen, kadın bedeninin tartışma malzemesi olduğu bu ülkede bir tabuyu yeniden üretmek hiç mi içinizi acıtmıyor?  Elbette bu konu ele alınabilir ama bu şekilde değil, olmamalı…

Dizilerde bu kadar sık bekaret kontrolü görmemizin nedeni ise aslında şu… Her ne kadar dizilerde başörtülü kadın yok diyor ve bunu eleştiriyorsak da dizilerde kültürel islam bariz şekilde var oluyor. Bekaret, aile ve evlilik kadın bedeni üzerinden bu tip dizilerle kutsallaştırılıyor. Bu toplumda zaten var diyorsanız haklısınız, elbette var ancak gitgide bozulan bu aile sistemi böyle kültürel tutkallarla bir araya getirilmeye çalışılıyor. Dizide kontrol var diye herkes yarın kızını bekaret testine götürecek gibi bir sığlıktan bahsetmiyorum, bu değerlerin bir şekilde desteklendiğini ve bunun çok acı olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

O yüzden dizileri bu kadar önemsiyorum, işe yarar veya yaramaz toplum muhafazakarlaşır veya çözünür ama kültürel bu tür malzemeleri ideolojik araç olarak kullanmak tehlikelidir. Uyuşturarak tabuları yeniden üretir. İzlemeyin demiyorum, hobi olarak yine izleyin ama gözünüz açık olsun sayın izleyici… Ve unutmayın, siz, biz tepki göstermedikçe kadınlarımız vücutları ile sorgulanmaya devam edilecek namus bacak arasına indirgenmeye devam edecektir.

Eski bir tartışma ama hatırlanmalı Adını Feriha Koydum da Hazal Kaya’ya da bekaret kontrolü sahnesinde oynamayı reddettiği için “oyuncu rol seçmez” diyenler, demeyin, oyuncu rol seçer, seçmelidir ve Hazal Kaya haklıdır. Çünkü oyuncudan önce aklı başında, onurlu bir kadındır!