Huzur Sokağı başlamadan önce dizide ilk kez bir türbanlı başrol olacağını ilk kez ben yazmıştım. Yazıda değindiğim, beni endişelendiren noktalar özetle şöyleydi:
“Dizideki bu din veya ahlak cetveliyle ölçüm göstergelerinin nasıl olacağını çok merak ediyorum. Bu noktalar doğru işlenmezse hassasiyetlere dokunabilir, ayrıca “doğru yol” pusulası olma gibi bir misyonun da edinilmediğini umuyorum.
Şimdi başörtülü bir karakterin dizide öne çıkacağını gördüğümde heyecan duyuyorum, ancak bir tabu yıkılırken türbanlı karakterleri ilahlaştırma, başörtüsünü ahlak simgesi olarak tabulaştırmaya da gidilmemesi gerektiğinin altını çiziyorum.
Simgesel anlatımla karakterlerin özellikleri böylesine desteklenirken karakterleri izleyicinin kafasında “ahlaklı” veya “ahlaksız” olarak yaftalamak çok daha kolay olacaktır, aynı şekilde safi iyi ve kötü karakter yaratımları da izleyicide o simgelerle bütünleşecektir. Eğer bu semboller yafta olacak kadar net ayrılırsa vay halimize, zira o zaman Samanyolu TV dizilerinden bir fark kalmaz “
İlk bölüm yayınlandı, maalesef endişelerimde haklı çıktığımı görüyorum. Safi iyi ve safi kötü karakterler Stv dizilerindeki gibi gerçekdışı vaziyette kurgulanmış. Başı açık kadınlar bir şekilde yoldan sapmış görülüyor, Bilal’in kardeşi internetten sevgili buluyor, Yeşim Salkım’ın canlandırdığı karakter kocasını aldatıyor, üniversiteli kadınlar sarhoş olup küfelik şekilde eve geliyor… Buna karşın türbanlı hiçbir karakterin kötü tek bir yanı yok. İşte bu tam da o bahsettiğim yafta, bu önyargıyı kıracağını umarak izlemeye oturduğum dizi, başka bir önyargıyı yeniden üreterek ekrana geldi. Sonuç: hayal kırıklığı…
Gelelim dizinin mesajlarına… Dakika bir gol bir… İlk sahnede geçen konuşmada özetle şu sözlere yer verildi: “İnsanların kapitalist düzende köleleştirilmesi için değerlerinden koparılması gerekti ve öyle yapıldı.” Dizide bu repliğin geçmesinin nedeni esas kadının babasının kapitalizmin baş aktörlerinden olması yani işadamı kimliği taşıması… Yani kadının ailesi değerlerinden kopan kısım, zaten dizi boyunca da izleyici buna ikna edilmeye çalışıldı.
Neyse şu cümleyi biraz deşelim beraber. Bu kadar sığ bir genelleme yapılamaz. Uzun uzun açıklayamayacağıma rağmen yazmadan geçemeyeceğim, alt sınıfların din üzerinden muhafazakarlaşması da aslında kapitalizmin sonucudur. Weber’in “protestan etiği ve kapitalizmin ruhu” anlatımında da altını çizdiği gibi Tanrı tarafından seçilmemiş gibi görünen, cennet vaadine ulaşması için çalışması gereken, fakir olan insanlar yaşamları boyunca çalışarak seçilmişliğin işaretlerine ulaşmaya çalışırlar ve asıl bu şekilde kapitalizmin kölesi olurlar. Aslında tek tanrılı dinlerin, bu teori üzerinde Hıristiyanlık ve daha da indirgersek Protestanlığın, cennet vaadi zaten kapitalizmi var etmiştir. Ömrü boyunca çalışarak tanrıya yaranmaya çalışan insanlar asıl bu şekilde köleleşirler.
Biraz daha güncel bir şekilde dile getireyim. Değer denilen şeyin içinde yalnızca dini öğeler değil aile gibi kutsallar da vardır. Halbuki kapitalizmin ailenin yıkımı değil inşası için çaba sarf eder. İnsanların çalışması, aile kurması desteklenir ve aileyi geçindirirken borçlanarak sistem dışına çıkması daha da zor kılınır. Kapitalizmi tam da bu şekilde bu kutsalları yeniden üretir. Günümüzde çalışanlarına lojman yaptıran şirketler hem işçilerin sosyal hayatlarını kontrol eder hem de çalışanlarını taksitle kendilerine bağlayarak işten ayrılmamasını veya isyan etmemesini garantiler.
Dinin sabır öğütlerinin çokluğu da farklı bir nedenle değildir! Protestan etiği üzerinden gidersek tasarruf gereğinin dindeki vurgusu da aynı şekilde sermaye birikimi içindir.
Çok fazla teoriye girip sizi sıkmak istemem ancak dizide anlatıldığı gibi bu değerlerden uzaklaşma meselesi tamamen palavradır. Üst sınıf içinde rasyonelitenin inşasıyla beraber dinin tasfiye girişimi sonunda dinin kapitalizmin aracı olarak kullanılmasıyla şekil değiştirmiştir. Aslına bakarsanız üst sınıfın değerlerinden uzaklaşması değil tam tersi değerlerin alt yapısını en çok farkına varanlar olarak onları kullanması söz konusudur. Daha fazla o cümleyi deşmek istemiyorum ancak dizideki bu iyi kötü, zengin fakir ayrımının temelsizliğini daha net görün istedim…
Dizide içerik açısından daha eleştirilecek birçok nokta var. Cinsiyetçi söylemler mevcut, dizide bir kadının (Güven Hokna canlandırıyor) erkekler hakkında şu ahkamı değinmeye değer: “Erkek erkektir sonuçta fırsatı varsa kadın da kaşınıyorsa (aldatır demek istiyor)… Ben kocama bile güvenmem…” “Erkek erkektir, kadın kaşınır” cümlesindeki cinsiyetçiliği açıklama gereği bile duymuyorum.
Neyse daha fazla deşmeyelim, deştikçe suyu çıkıyor bu işin. Stv dizilerinden daha yüksek prodüksiyonla hazırlanmış, daha tanınmış oyuncuların oynadığı ancak önyargılar anlamında Stv dizilerinden bile öteye geçememiş vasat bir dizi izledim bu hafta. Hacı dizisinden sonra ilk kez büyük kanallarda türbanlı bir karakter göreceğim diye sevinmiştim ancak bu dizisinin altyapısı Hacı’yla boy ölçüşmeye bile yetmez.