TV2’de ekrana gelen “Arkadaştan Öte” filmine aşksız seks yapıldığı gerekçesiyle verilen ceza “muhafazakarlaşıyor muyuz” sorusunu da beraberinde getirdi.
Haberi okurken 90’larda ekranlarda olan işleri düşündüm ve muhafazakarlaşıyor muyuz sorusuna istinaden örnekleri aklımdan geçirdim. Süper Yıldız’da Hülya Avşar’ın birlikte olduğu erkeklerin penisini kestiği Çakır Leyla karakteri hala aklımda. Değil aşksız seks, seks sonrası travmatik operasyon vardı o dizide.
[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=GigWm8O2LQo&w=420&h=315]
Bugün eşinin yeğeniyle birlikte olduğu için kıyametler kopan Bihter, Böyle mi Olacaktı’nın 3 nesille birden yatağa giren Şebnem’inin hızına asla yetişemezdi. Ailenin tüm erkekleriyle birlikte olan genç kadının intikamının yanında Kara Melek’teki Yasemin’i de anmamız gerek. Femme Fatale denilen tiple ilk kez bir dizide karşı karşıya gelmiştik. Bugün kadehlerin buzlandığı ekranlar o zamanlar her karakterin alkolik olduğu Kara Melek’i yayınlıyordu hatırlatırım.
Annesinden intikam almak için üvey babasına yaklaşan Kıvılcım ekranlara Tuba Ünsal’ı kazandırırken benzer bir senaryo 2000’lerde Nefes ile ekranlara tutunmaya çalışmış ancak kısa sürede yayından kaldırılmıştı. Hatta atv ekranlarına gelen dizinin yayından kalkması üzerine Vakit Gazetesi’nin web sayfası Habervaktim dizinin kendi çabalarıyla ekrana veda ettiğini iddia ederek övünmüştü.
Türkiye TV’lerinin en sevişgen dizilerinden Ateş Dansı’nı geçirmeden bu yazıya son vermek istemiyorum. Karmaşık ilişkiler ağının resmedildiği dizide her bölüm bambaşka insanlar bambaşla ilişkilerle ekrana geliyordu. Sevişme meselesini bir yana bırakırsak, bir zamanlar ekranlarda daha “farklı” işlerin de yer aldığını göre biliyorduk. Farktan kastımı biraz açarsak: Kaldırım Çiçeği, Yüzleşme gibi seks işçilerini konu alan diziler ekrandaydı. Her ne kadar satır aralarında nefret söylemi bulunsa, eşcinsel karakterler Aids olsa ve içerikler ayrıca eleştirilebilse de şimdi yok sayılan birçok tip televizyonda varlık gösteriyordu. Şimdilerde iki erkeğin yatakta yan yana oturmasının ceza sebebi olarak görüldüğü ekranlarda Sevginin Gücü adlı dizide sonu hazin olsa da iki erkeğin yakınlaştığı sahneler ekrana gelebiliyordu.
[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=Gl8z62Bvv9Q&w=420&h=315]
Evdeki Yabancı dizisi gay zannedilen bir erkekle aynı evi paylaşan genç bir kadının romantik komedi hikayesini konu alıyordu. Son olarak Mükemmel Çift’te sürekli rolde bir gay karakter izlediğimizi hatırlatmalıyım. O dizide gay karakterle boy gösteren Tuğrul Tülek kısa süre sonra TRT’deki çocuk programından kovulmuştu.
Hürrem’in göğüs dekoltesinin gündemden düşmediği günümüzle kıyaslandığında 90’lardaki dizilerin çok daha cüretkar olduğunu düşünüyorum. Behzat Ç’nin nikahsız birlikteliğinin gazetelerde tarışılmasını yadırgamadığımız 2013 yılının öncesinde de sevişme sahnesindeki yastık magazin programlarının en çok konuşulan nesnesi halini almıştı. Bugünkü konuya gelirsek twitter’da da tartıştığımız üzere konunun kadın cinselliği açısından ele alınmasını daha doğru buluyorum. Dekolte giyinmesi nedeniyle sunuculuktan el çektirilen Gözde Kansu olayı henüz tazeyken Kıvanç Tatlıtuğ’un yarı çıplak dövüş sahneleri alkışlanıyordu ülkemizde. Hatırlayınız aşksız seks ekranlarda uzun zamandır var, her dizide aslında karısına aşık olan ama başkalarıyla “gönül eğlendiren”, tek gecelik ilişkiler yaşayan erkek kahramanlar gördük biz… Ancak konu ne zaman kadın bedenine, kadın cinselliğine ve kadınların tek gecelik ilişkilerine geldi orada kırmızı ışık yandı.
Ceza alan filmin fragmanı:
[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=icWbClt8n7s&w=560&h=315]
Konuyla ve ekrandaki kadın karakterlerin annelik özelinde nasıl cinsel kimliğinden soyutlandığını daha önce yazmıştım. Şuradan okuyabilirsiniz.
Her yıl boşanma oranlarının arttığı, cinsel ilişki yaşının düştüğü, bayram tatillerinde insanların aile ziyaretleri yerine tatile gittiği ülkemizde kültürel muhafazakarlığın ekran yoluyla pompalanmasının ancak nabız yavaşlatıcı etki vadettiğini düşünüyorum ve içkilerin buzlandığı, sigaranın yasaklandığı kısacası senarist ve yönetmenlerin enstrümanlarının yasakçı zihniyetle ellerinden alındığı yayınları komik buluyorum. Aynı TRT’nin yılbaşı programında “içemeyip gülen” Zara’ya güldüğüm gibi…
Velhasıl kelam… Aşksız seks olur mu? Sokakta, evlerimizde, otellerimizde, ülkemizde oluyor. Aile yapımız bozulur diyenlere soruyorum, hayatta var olan zaten “bozulmuş aile yapımız” değil mi korkulan bunun ekrana yansıması mı? Sokakta yani hayatın içinde zaten var olan bir şeyi ekrana taşımaktan korkmak onun varlığını engellemek değil yok saymak demektir ve yok saymalar tüm engellere rağmen varlık için engel değildir. Alkol de, sigara da, farklı cinsel yönelimler de, aşk da, seks de var hayatın içinde var… İstediğiniz kadar yok sayın… Olmaya da devam edecektir…
Şimdi ne yazsak, ne söylesek boş, ekran kültürel anlamda daha mı muhafazakar : evet… Peki ya toplum? İşte orada cevap düşündürücü…
Siz düşünedurun. Ne zaman ki cezaları değil RTÜK’ün varlığını tartışacağız işte o zaman cümlelerimiz anlam kazanacak.