Erol Çelik’ten Yepyeni Bir Kitap AĞLATAN

Türk gerilim yazarı Erol Çelik’in 4. Kitabı Ağlatan, raflarda.

“Her şey, gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir…
Bu yüzden, merak edersin ve merakının peşinde koşarsın…
Bu yüzden, inanmak istediğin öyküyü yaşamak istersin…
Bu yüzden, kendin hayal etmişçesine o öykünün içinde olmak istersin…
Bu yüzden, sadece öykülerde olur zannettiğin bir aşk yaşamak istersin…
Bu yüzden, bir cadı masalına inanırsın…
Bu yüzden, hiç deniz olmayan bir yerde, deniz feneri öyküsüne inanırsın…
Bu yüzden, ağlamamak için çırpınırsın…
Her şey, gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir…”

Çorak toprakların ortasında yemyeşil bir köy. Etrafında hiç deniz bulunmayan ama deniz feneri bulunan bir köy. Ağlayarak tedavi olan köylüler. Deniz fenerine mahkum yaşlı bir kadın. Karakterleri birbirlerinden çok farklı bir sürü ayyaş. Topal bir hancı. Asla sönmemesi gereken ışık. Ruhları kararmış adamlar. Yolu yanlışlıkla bu köye düşen bir gazeteci. Gerçekleri öğrenmek isterken, gerçek olmasını istediği olaylara sürüklenen bir gazeteci. Genç bir kızın kaderinde yaşamak isteyen ama gerçeği kaybeden bir gazeteci.

Erol Çelik yeni kitabında, gerçek olmasını istediğiniz şeylerin arasında dolaşıyor.
Türk gerilim yazarı Erol Çelik’ten, Ağlatan.

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=Be1cxKNAfJc]

Erol Çelik Ağlatan Hakkında

1996 yılında bir öykü yaşamak istedim. Gerçek olmasını istediğim bir öykü. Kendim hayal edip, o öykünün içinde olmak istedim. Bu yüzden merak ettim ve merakımın peşinden koştum. İnanmadığım ama inanmak istediğim bir öykü olsun istedim. Bu yüzden hiç tanımadığım bir dünyada, hiç tanımadığım insanların yanında olmak, onların aldığı soluğu hissetmek, onların inandıkları şeyleri kabullenmek istedim.

Bu yüzden o öykünün kahramanı oldum. O kahraman, benim gibi düşünsün istedim. Ona sadece öykülerde olur zannettiği bir aşk yaşatmak istedim. Bir cadı masalına inanmasını, o cadının köylülere yaptığı kötülükleri yaşamasını istedim. Hatta kibrinin kurbanı olup, kendini cadıdan üstün görmesini, köylülere yardım etmesini istedim.

Hiç deniz olmayan bir yerde, deniz feneri öyküsüne inanmasını istedim. Hiçbir şey elinde olmasa da, sahiplenmesini, sanki aklında ürettiği bir dünyadaymış gibi yaşamasını istedim.

“Her şey gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir,” diyen yaşlı bir adamın sarhoş gözlerinde, onun anlattığı öyküyü gerçeğe çevirmesini istedim. O öyküyü gerçeğe çevirip çevirmeyeceğinin sürüncemesini yaşamasını istedim.

Gerçek olan, yaşlı adamın anlattığı öykü olmasa da, o öykünün kahramanı olmak istedim. Bunu yapabileceğime inandığım an, Ağlatan’la yüzleşmeye hazır olduğum andı.

Bu yüzden, ağlamamak için çırpınmaya hazırdım.

Bu öykünün kahramanı kim diye sordum kendime?

Bu öykünün kahramanı, Ağlatan’ın kudretini kıskanıp, onu, kibriyle yok edebilir miydi? Ağlatan’ın bir kadın olduğunu anladığı an, bu mücadeleye aşkı için girdiği an, sonuçlarına katlanabilir miydi?

Ne kadar uğraşsa da, gerçek olmasını istediği bir öykünün kahramanı olabilir miydi?

Bunu öğrenmek bile, beni o öyküyü yaşamaya zorladı.

Bu yüzden, yaşlı bir kadının dokunuşunda ağlamak bana cazip geldi.

Beyaz bir deniz fenerinin gölgesindeki kızın çığlığını duyduğum an, neyin gerçek, neyin hayal olduğunu öğrenmek istedim. Her attığım adımda, mistik bir öyküyü kucaklamak istedim.

O zaman bu öykünün kahramanı olmalıydım.

Oldum da.

İşte o zaman, gerçek olmasını istediğim o mistik öykünün lanetini soluduğumu fark ettim. Fotoğraf makinesindeki donuk bir kare olarak yaşamayı kabul ettim.

Bu yüzden son sözü koymak istedim ama son sözü bulamadım. Onun peşinden koştum. Gerçek olmasını istediğim öykümün peşinden.

Ağlatan der ki, “gerçekler gözyaşlarınızla yıkanabilir.”

Bence, bu öykü boyunca kimsenin sizin başınıza dokunmasına izin vermeyin.

Erol Çelik…

“Erol Çelik’ten Yepyeni Bir Kitap AĞLATAN” üzerine bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir