İstanbullu Gelin dizisi başarısı ile her hafta reytinglerde üst sıralarda yer alıyor. Dizinin ekran serüveninde bir ilke dikkat çekmek istiyorum. Birkaç aydır Fırat Tanış’ın canlandırdığı Adem Boran karakterinin terapi seansları ekrana geliyor. Tilbe Saran’ın canlandırdığı terapist karakteri her bölüm birkaç sahnede ekrana gelse de akıllarda iz bırakıyor. Bazı izleyiciler, sosyal bilimciler ve terapi tecrübesi olanlar eminim farkındadır ancak ben bir kez daha altını çizmek istiyorum; dizi tarihinde ilk kez bu kadar gerçekçi terapi seansları izliyoruz. Kadına şiddet ve öfke kontrol problemlerinin ele alındığı ardından anne ile sorunlu bağlanma modeli oluşturmuş olan bir oğulun sancılarının ekrana geldiği sahnelerin ardından birçok farklı psikolog arkadaşımdan telefon aldım. Soruları ve yorumları ortaktı… Ekranda izledikleri en gerçekçi terapi seansı bu dizideydi ve kimden danışmanlık alındığını merak ediyorlardı.
Yanıtı buradan vermiş olayım, İstanbullu Gelin Türkiye’nin en bilinen psikiyatri merkezlerinden birinin kurucusu olan Psikiyatrist Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’nun danışmanlığında yazılıyor. Terapistin yargılamadan konuşması, yönlendirmek yerine yüzleştirmek için çalışması, hem karaktere hem de izleyiciye kapı açacak sorgulamaları, masa yerine koltukta oturarak danışanı ile görüşmesi bile o kadar doğru detaylar ki… Üstelik karakterin travması da adım adım işleniyor, terapiyi reddeden karakterin görüşmelere istekle gelmesinden, öfkesini baskılamaya yönelik telkinlerde bulunmasına kadar her ayrıntı izleyiciye aktarılıyor. Şiddet uygulayan erkeğin ruh halinin analizi ve terapi sürecinin yanı sıra, bu ilişkiye rıza gösteren kadının ilişki ile kurduğu sorunlu bağ da bu konuşmalar esnasında izleyicinin yüzüne sertçe vuruluyor. İçinde bulunduğumuz ilişkileri, bakış açımızı sorgulatan sahneler her bölüm, hem karaktere hem de seyirciye aydınlanma vadediyor.
Yalnız dizideki gerçekçilik için değil, şiddet ve öfke problemlerinin çok yüksek olduğu günümüzde izleyiciye de bilinç kazandırmak için verilen emeğin, gösterilen özenin ayrıca alkışlanması gerektiğini düşünüyorum. İstanbullu Gelin dizisinin yapımcısı O3 Medya’ya, İstanbullu Gelin dizisinin senaristleri Deniz Akçay Katıksız, Armağan Gülşahin, Ayşe Işıkmen, Selin Yaltaal’a (kısaca Teşrik-i Mesai senaryo grubuna), Psikiyatrist Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’na ve oyuncu Fırat Tanış ve Tilbe Saran’a bir sosyal bilimci ve TV yazarı olarak gönülden teşekkürü borç biliyorum.
Geçtiğimiz ay başka bir yazımda, başka bir dizi için şiddet uygulayan erkeği canavarlaştırdığı için misyon olarak gösterdiği “şiddete karşı duruş”ta etki yaratamayacağını yazmıştım. Zira sorunu dışsallaştırarak, gerçekdışı bir karakter çizerek şiddet eğilimini yüklemek yalnızca şiddetin ekranda yeniden üretimine katkı sağlıyor. Ancak İstanbullu Gelin gibi çözüm yollarını gösteren, gerçekçi ve çok yönlü karakterlerle karton tiplerin farkını vurgulayabileceğimiz işler az da olsa var çok şükür. (Ekrandaki hiçbir projenin kamu spotu olma misyonu olmadığını düşündüğümü belirtmek istiyorum.) Ekranda adeta şiddet pornografisine dönüşen enstantaneler ve erkek egemen dil vurgusu ile kadına şiddet ile savaşılmaz. Bu yalnızca şiddetin ekranda gösterimine ve dolaylı olarak meşrulaşmasına yardımcı olur. Soruna dikkat çekme ve üstesinden gelmeye yardımcı olma gayesi mevcutsa İstanbullu Gelin’in örnek alınmasını diliyorum.
Yazı: Gizem Merve Kaboğlu / Cine Dergi Mart 2018