Gerçek bir hikaye… Bir seri katil… Soğuk kanlılıkla işlenen cinayetler serisi… Almanya’yı kana bulamış bir seri katil ile onun savunma avukatı arasındaki ilişki ve yorum farkı…
Sizlere izlediğim bir oyundan bahsetmek istiyorum. Ölü Aktörler Normal adlı oyunla 22 Ocak akşamı MekanArtı’daydı. Tiyatro yazıları yazmak işim olmadığında kısaca oyuna değinerek sizlere tanıtmakla yetineceğim.
Öncelikle izleyeni rahatsız eden bir oyun Normal. Rahatsızlık kaynağı sahnede yere sürtünen zincirin sesi, ani çığlıklar veya oyunda göz göze geldiğiniz seri katil rolündeki oyuncudan ziyade metin… İçinizde bastırdığınız saldırganlık dürtüsünü sorgulatan oyun esnasında içimden Ortaçgil’in normal şarkısını mırıldanıp durmam boşuna değildi. “Nedir bu normal, biri anlatsın hemen yoksa ben miyim anormal…”
Benim de zihnimde sık sık sorgusunu yaptığım tabular oyunun ana konusuydu. Belki de bu yüzden bu kadar etkilendimi oyunun teknik eleştirisini tiyatro eleştirmenlerine bırakırken bende yarattığı zihinsel egzersizden bahsetmem gerektiğini hissediyorum. Olumlamadığı bir yapıyı toplum çökmesin diye desteklediğini söyleyen bir avukata karşı bir seri katilin “toplum diye bir şey yoktur” çıkışı sizi oyun esnasında neden ve nasıllara sürükleyebiliyor örneğin veya travmatik olarak özetleyebileceğiniz bir çocukluk geçiren Peter Kurten’in aslında bunun hayatında avantaj yarattığını belirtmesi ve “Bu dünyada masumiyet için uygun bir yer zaten yok.” demesi sizde soru işaretleri bırakıyor.
Gezi Parkı dönemi Ece Temelkuran’ın “artık herkesin bir hikayesi var” söylemini hatırladım bir de oyun içinde alakasız bir yerde. Peter Kurten ile avukatı Wehner arasındaki diyaloglarda vurgulanan “Çocuklarınıza anlatacak güzel bir hikayeniz oldu.” kısmı tam da oyundaki ihtiyaç vurgusunu destekliyordu. Aslında herkesin ihtiyaçları var, haz ihtiyacı belki sevişerek belki öldürerek tatmin edilebilir, yemek, içmek ve bir hikayeye sahip olmak. Önemli hissetmek de herkes için bir ihtiyaç olarak genellenebilir mi acaba? Wehner’in ilk cinsel birlikteliğini Kurten’in hayatına etkisiyle yaşamasını, ilk kez Peter sayesinde kayda değer bir hikayeye sahip olmasını da oyundaki ihtiyaç çemberinin içine alabilir miyiz? Belki… Üstüne sayfalarca eleştiri değil ancak soru işaretleriyle dolu bir düşünce yazısı kaleme alabileceğim bir oyun Normal.
Elbette sadece metin değil aklımdaki ünlemleri dürten… Rejinin ayrıcalıklı olarak sınıflandırılması da bunun göstergesi zihnimde. Flashback bölümlerde yanıp sönen ışıklar, sessiz oyunun yanı sıra el feneriyle aydınlanan yüzler bende iz bıraktı. Işık kullanımı oldukça dikkat çekiciydi… Müzik seçimi de… Her ne kadar müzikleri kısık bulup kimi zaman “birinin telefonu mu çalıyor” diye etrafa bakınsam da genelde oyunun içine girebildiğini belirtmeliyim. Öyleki çığlık çığlığa bir sahnede yerimde zıpladım ürkerek… Karanlıkta oynanan sahne beni gerim gerim gererken aslında avukat karakteriyle yaşadığım duygudaşlık oyuna ortak olduğumun belirtisiydi. Veronique’in ikili hayatından anımsadığım bir müziği duyduğumda bu yüzden gülümsedim. Oyun sonrası ekiple yaptığımız kısa sohbette psikanalitik yoruma açık olan oyunun Jung’un hayatımıza kattığı eşzamanlılık konseptini filmlerinde sıklıkla işleyen Kieslowski’nin filminin müziğiyle buluşması da tesadüften fazlasını anlatan bir “rastlantı”ydı benim için…
Sinir krizinden cinayet anlatısına, cinsel ilişkiden cinayet anlarına kadar pekçok farklı olayı geçiş içinde sunan oyun altmetniyle bende uzun süre düşünülecek. Seyirci olarak girdiğiniz oyunda kimi zaman jüri, kimi zaman ebeveyn konumuna alınarak oyuncularla yüzyüze kaldığınız Normal size de aynı sorguyu yaptıracaktır eminim.
“Katiller de çocuktular” klişesinden uzak toplum içinde anormalize edilen katillerin aslında normal olabileceği ve deli yaftasının insanın benliğinden kaçış olabileceği sorgusu üzerinde duran, 3 yıldır sahnelenen Normal oyununun artık son oyunları… Bir sonraki etkinlik ise 21 Şubat’ta MekanArtı’da… Bence kaçırmayın…
Dipnot: 16 yaşından büyüklerin izlemesi konusunda uyarı bulunan oyun belki yanıp sönen ışıklar sebebiyle epilepsi hastaları için de uygun olmayabilir. Böyle bir ibare görmedim ancak ben uyarayım.
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=YPXJe4sPXMc]
Künye:
OYUNCULAR
JUSTUS WEHNER: Erdinç Güven
PETER KURTEN: Doğan Kecin
FRAU KURTEN: Selen Kurtaran
ÇEVİREN: Adil Onur Yurtcu
DEKOR TASARIM: Tamer Can Erkan
MÜZİK ARANJMAN: Orhan Enes Kuzu
REJİ ASİSTANI: Deniz İmer Mucur
MAKYAJ: Deniz Karaman
IŞIK TEKNİK: Ömer Güdül
SES TEKNİK: Deniz İmer Mucur
AFİŞ TASARIM: Fatih Doğan
Ölü Aktörler Hakkında:
Yeni dönem tiyatrolarından olan “Ölü Aktörler”, hızla akıp geçen zamanın içinde, hayatın özü olan “an”ın peşine takılarak, seyirciyle ortaklıklar kurmak için doğdu. Hep beraber kapatıldıkları mekân içerisinde seyircisini muhatap alan ekip, tiyatronun özü olan insan insana iletişimi, ölümcül tiyatronun soğuk nefesinden biraz olsun kurtarmak ve yaşanılan an’da paylaşmak amacıyla oyunlarını sahnelemek istemektedir.
Ölü Aktörler tiyatro Tamercan Erkan ve Erdinç Güven ile ilk yaşam belirtilerini 2011’in sonlarında vermeye başladılar. Doğan Kecin ile ayağa kalkan ve İncinur Daşdemir ile yürümeye başlayan “Ölü Aktörler”, ilk oyunları olan Anthony Neilson’nun “Normal” oyununu, Tamer Can Erkan’ın yönetmenliğinde Nisan 2012 de sahnelemeye basladılar.Ve yeni sezonda Selen Kurtaran ile yollarına devam ediyorlar.