Yaz sezonunun en büyük hayal kırıklığı Annem Uyurken

Yaz sezonunun en büyük hayal kırıklığı Annem UyurkenBu yaz ekranlara gelen, ilk bölümleriyle reytingleri de bir hayli umut veren ancak beşinci bölüm itibarıyla akıbetini belli eden dizi Annem Uyurken’den bahsedeceğim bu kez.
Bilmeyenler için anlatayım: Dizide sıcak bir aile, uyuyan bir anne, annesiz geçen 10 yıl, derin uykudan uyanan aklı 10 yıl öncede kalmış bir kadın var… (Defalarca yazıldı ben de o klişeyi tekrarlamak istemiyorum ancak evet, bu uyuyan anne hikayesi bana da Elveda Lenin filmini anımsatıyor. )
İlk iki bölümde karakterleri tanıdık, safi iyi ve safi kötü bu karakter yazımlarını özümsemeye çalıştık. Üçüncü bölümde(Defne ile Cem’in kelepçeli olarak gezdiği, Erkan Köse’nin parladığı bölüm desem çıkarırsınız) dizinin geleceği için umut taşımamız gerektiğinin sinyallerini alsak da dördüncü ve beşinci bölümlerde tempo yine düştü, ve anladık ki olmadı, olmuyor…
Hümeyra bizden biri, Erkan Köse misafir gibi
Dizinin kare ası Hümeyra komik olaylara seyirci karakter olarak ekranda, diğerlerinden daha normal, bir anlamda izleyicinin kendisiyle özdeşleştireceği kişi olarak orada bulunuyor. Bu açıdan Hümeyra bu dizide büyük rol üstlenen kişi değil aslına bakarsanız, ondan beklenen zaten olabildiğince doğal olması… Büşra Pekin ise o yükü omuzlanan kişi, ancak senaryodaki “komedi mi yapıyoruz yoksa aile dizisi mi” ikilemi o kadar muallakta ki o da ne tam komik olabiliyor ne de aramızdan biri …
Dizinin sosyal medyada en sevilen ismi ise Erkan Köse… Ancak Erkan Köse karakterin ağzından, esprilerine kadar bizi Gecekondu’daki Dalyan’a götürüyor. Sanki Dalyan, bir süreliğine Gecekondu’dan çıkıp Annem Uyurken’e misafirliğe gelmiş gibi… Kötü bir tekrar demiyorum ancak o bize başka bir hikayeden sesleniyor, dizi bitse de Hüsnü’ye bir “spin off” yapılabilir bu gidişle.
Diğer oyunculara değinirsek; Algı Eke, Baba Ocağı ve Dürüye’nin Güğümleri dizilerindeki ağzı değiştirip “Alamancı” olmuş ancak mimik ve vurgular hala aynı. Yine de parladığını söylemeden geçemeyeceğim… Dizinin komiseri Bülent Seyran ise eski işini sıyırıp üzerinden atsa da nedensiz yere 5 bölüm içinde mutasyona uğramasıyla dizinin en talihsiz ismi oldu. Önce “bunlar kamuflajdı” diyerek bıyığı, şapkayı attı sonra ise saf dedektifliklikten komik aşığa evrildi. Birinci ve beşinci bölümü art arda izleyen bir kişi zaten karakterdeki değişimi zaten hemen anlayacaktır.
Oyuncular ve karakterler üzerine kısa eleştirilere yer verdikten sonra hala bir umut ışığı yaratabilmek adına yapılabilecek değişiklikleri sıralamak istiyorum.
Anneyi değil aşkı merkeze taşımalı
Birincisi Defne ve Cem aşkının komedisinin üzerine gidilebilir. Ancak bu komedi 4. ve 5. bölümlerde araya serpiştirildiği gibi değil daha merkeze oturtularak hikaye kurgulanabilir. Zira “Annem Uyurken” dizisinin anne cephesindeki hikayesi iki bölümde tüketildiğinden oradan malzeme çıkmıyor. Aşk üçgeni hatta Hüsnü’nün Defne’ye ilgisi de eklenince dörtgeni de var, buradan yürünerek hikaye zenginleştirilmeli…
Anne uyudu mu, uzaydan mı geldi?
İkinci nokta, ilk bölümde anneyi uyandırıp ikinci bölümde her şeyi anlamasını izlediğimiz için annenin uyuması işlevsizce ilk iki bölümde hikayeyi eritti. 10 yıl sonra uyanan kadın bugünün siyasi ve sosyal yapısı üzerine şaşkınlıklarını hiç dile getirmedi. İlla siyasi eleştiri olsun demiyorum, 10 yıl hiçbir şeyden habersizce yatan birinin en azından Bülent Ecevit’in ölümüne şaşırması, “Süleyman Demirel hayatta mı bari” diye sorması gerekmez mi? Dikkatinizi çekiyorum siyasal espriden değil, siyasetin magazininden bahsediyorum. Hadi siyaseti es geçtik, yahu 10 yıl önce iphone mu vardı, üç boyutlu filmler mi vardı? Hayır. Teknolojinin gelişimi üzerinden bile yapılabilecek onlarca espri bulunabilir. Hadi diyelim ki 2000’ler verimsiz çağlardı, o zaman 20 yıl uyusaydı bu kadın! Seksenler dizisinin bu kadar tutmasındaki neden nostalji merakı değil de ne, 90’larda uyuyan kadın bugün Tarkan’ı görse ve onu yorumlasa o bile ilgi çekerdi. Aaa bu “Kıl oldum abi diyen çocuk mu” dese, veya “Van Gölü canavarı bulundu mu” diye ailede bir tartışma açsa inanın şimdi izlediğimizden daha çok sahiplenebileceğimiz bir iş çıkardı ortaya. En azından bize bizim nostaljimizi anlatır, unuttuklarımızı hatırlatırdı.
Karar verin, Akasya Durağı mı, Sosyal Medya jargonu mu?
Üçüncü nokta ise dizinin türü… Ölmüş Necip Usta’nın durup durup insanların bedenine girmesi dizinin en absürt öğesi… O sahnelerde absürt bir dizi izlediğiniz yanılgısına düşüyorsunuz, sonra duygusal bir sahne geliyor “Hayat Bağları” dizisinin içinde buluyorsunuz adeta kendinizi… Dizi bitince “İzlediğim neydi” diye soruyorsunuz kendinize… Komedi mi? Aile hikayesi mi? İkisinin karışımı değil, o kadar ayrı anlatımlar ki iki farklı diziden bölümler gibi, ayrı ayrı iki dizi de değil hepsi Annem Uyurken… Öncelikle bu karışımı bir çözmek lazım. Hem bir ruhu beden beden gezdirip izleyiciyi başka bir aleme çekip, hem sosyal medyanın jargonunu kullanıp hem de Akasya Durağı dizisi seviyesinde esprilerle izleyiciyi güldüremezsiniz. Fikrimce AB grubunu hedefleyen işlerden biri olan Annem Uyurken önce çorba niyetine karıştırılmış bu kavram kargaşasından kendini soyutlamalı. Kimliği olmayan bir iş hedef kitlesini de bulamıyor gördüğünüz gibi…
Özetle Annem Uyurken, bu şekilde devam ederse kışı göremez. Kışı görse dahi karşısına gelecek ilk güçlü dizi karşısında tam anlamıyla “çuvallar”. Dileğim bir an önce tutarsızlıkların giderilmesi, dizinin önce türünün sonra odağının netleştirilmesi…