Şeytanın Çocukları El Ebyaz, 3 Haziran itibarıyla vizyonda… Filmin başrol oyuncusu Merve Sevi ile filmi, oyunculuğu ve aşkı konuştuk. Karşımda oldukça olgun ve açıksözlü bir kadın buldum. Samimiyeti ve güler yüzü de dikkatimden kaçmadı. İlk defa bir korku filmi ile izleyici karşısına çıkan başarılı oyuncunun heyecanı gözlerinden okunurken, işe dair matematiksel bakışı profesyonelliğini göz önüne seriyordu. Ünlü oyuncu, iş konusundaki profesyonel bakışın ise aşk hayatında mümkün olmadığının, amatörlüğünün altını çiziyor: Aşkı çözemedim…
ŞEYTANIN ÇOCUKLARI FİLMİ İÇİN GEMİNİN KAZAN DAİRESİNE GİRDİM!
Bu filmi izleyiciler neden tercih etmeli?
El Ebyaz Şeytanın Çocukları, sadece cinli bir film değil, altında bir psikolojik dram yatıyor, bu beni çok heyecanlandırdı. Çok kısa sürede, çok ilginç lokasyonlarda ve çok güzel çekildi film. Bir sürü olmazın içinde güzel bir film oldu.
Sen bu karaktere neler kattın?
Herkes her şeyi aynı oynayamaz, her oyuncunun her role özgün bir yorumu oluyor. En büyük psikopatların sakin olmasından yola çıktım ben. Psikoloji üzerine çok okuma yapıyorum, bu merakımın Seda’ya çok katkısı olduğunu düşünüyorum.
Seni daha önce hiç izlememiş biri, senin oyunculuğunu daha iyi tanımak için bu filmden hangi sahneyi referans alabilir?
Hastane sahnesi var, özellikle onu izleyebilirler.
22 günlük çekimlerin çoğu gemide geçmiş, zorlandınız mı çekimler esnasında?
Çok zor, çok pisti… Gemideyiz yani… Sürekli alkolle yıkanıyorduk. 21 günde alışılır ya, tam alışmışken bitti. (Gülüyor) Yalnız bu lokasyon bana çok şey kattı. Kazan dairesine girsem, ne görürüm diye oralara girip role bir şeyler kattım ben. Atmosferi hissetmenin oyuncuyu çok etkilediğine inanıyorum.
İçime sinen rolleri tercih ediyorum diyorsun, kıstasın ne oluyor?
Okuduğum zaman senaryodan hiçbir şey anlamıyorum, bunu itiraf ediyorum. Yönetmen veya senarist ile göz kontağı kurayım ve bana rolü anlatsınlar istiyorum. Kendimi orada görüp görememem çok mühim, rol hakkında konuşmak, tartışmak istiyorum. O karşılıklı konuşmalarda rol içindeki açmazlarını ölçüyorum, dediğim yapılsın demek değil, bu bana yanlışım da söylensin istiyorum. Menajerim profesyonel okumayı yapıyor zaten, o zaten o okumayı yapabildiği için hayatımda, özetle ben işe çok matematiksel bakıyorum. Duygusal konularda başaramadığım her şeyi işe yüklüyorum. (Gülüyor)
HAYATA DAİR İNSANLARI KAYBETME KORKUM VAR
Senin korkuların var mı?
Elbette var. Hayata dair, sevdiğim insanları kaybetme korkum var. Erken ölmelerini istemiyorum. (Gülüyor) Çok tuhaf bir şekilde, çok ölüm yaşadım. Bir noktadan sonra karşımdaki kişinin “yaşı 75’ti buna da şükür” diyebilmeyi öğrendim. Çok genç insanları, küçük çocukları bile kaybettim. 28 yaşına fazla cenaze sığdırdım.
Biraz kontrolcülük de var sanki…
Tabii, ben tehlike içeren hiçbir şey yapmam. Kapadokya’da balona binmem. Jet skiye çok nadir binerim ve hızını ben ayarlarım. Uçağa binmek zorundayım çarem yok ama onun dışında çok çok risk almıyorum.
İnsanları da kontrol eder misin?
Yok, hayata dair maksimum neler yapabildiklerini görmek isterim. Hayatımıza sokup sokmamak tabi ki elimizde ama insan ilişkisi zaten risk.
Yakın zamanlarda röportajlarında, değişiminden bahsetmişsin hep.
Evet, çok okuyorum. İnsan ilişkilerini de etkiliyor bu, beni de değiştiriyor. Bir takım uyanmaları yaşadıktan sonra çok farklı yaşamaya başladım ve çok da güzel şeyler olmaya başladı. Çok iş geliyor ve çok iyi para kazanıyorum demiyorum. O zaten 3., 4. level, güzel sınavlardan geçiyorum ve önüne güzel sonuçlar çıkıyor.
Hangi kitabı önerirsin bizim okurlarımıza?
Face to face with fear diye bir kitap var, Harvard Üniversitesi’nden bir psikiyatrist yazmış. Bizde “İlişkilerin Abc’si” olarak yanlış çevrilmiş ama bence her insanın okuması gerekiyor.
Biraz önce insan ilişkilerinin de bu gelişimden etkilendiğini söyledin.
Evet, insanların bana nasıl baktığını anlayabiliyorum artık, ha yanılabilirim de ama çoğunlukla anlayabiliyorum. Yanılabileceğimi de söyleyebiliyorum, önemli olan da bu zaten.
Sana insanların nasıl bakmasını tercih edersin?
Sevgi dolu olmaları kafi, çünkü koşulsuz sevmek önemli. Devamlı şikayet eden, memnuniyetsiz insanlar olmasın mesela.
ERKEKLER GİZEMLİ KADIN SEVİYOR
Yıllardır başrolünde olduğun işlerin ana teması aşktı. Sen çözdün mü aşkı?
Yok, yok, yok… Hiçbir şeyi çözemedim. (Gülüyor) Benim aşık olduğumda günlük rutinim değişiyor, suyu bile daha çok içiyorum, kilo veriyorum, bazen suyu bırakıp kahveye dadanıyorum, değişiyorum ama kendini bu kadar açtığın zaman da insanlar sana koltuk muamelesi yapıyor.
Koltuk?
Evdeki koltuk gibi, koltuğa aşıklarmış gibi… Erkekler gizem istiyor. Senin ünlü bir kadın olman, mesleğin hiç önemli değil.
Kaçan kovalanıyor mu yani?
Ben istiyorum ki kimse bir yere kaçmasın, kimse de kovalamasın ama olmuyormuş öyle. Öğrenemedim ki daha… (Gülüyor)
ÜNLÜ BİR ERKEK İŞLERİMİ ENGELLİYOR!
“Ünlü bir erkeğin benim işlerimi engellediğini biliyorum.” demecine rastladım.
Evet…
Kim bu kişi, hala devam ediyor mu?
İsim vermem, bilmiyorum hala ediyor mu… Hayatta gereken dersleri aldıysa, aşağılık komplekslerini yendiyse, olgunlaştıysa devam etmediğini umuyorum.
Sektördeki ayak oyunlarının üstesinden nasıl geliyorsun?
Gelmiyorum ki, hiçbir şey yapmıyorum. Menajerlerime güveniyorum. Yıllardır sektördeyim zaten, tabii ki benim başladığım zamandan bu zamana sektör de çok değişti. Bana mektep sorulduğunda da şaşırıyorum ve okula da hiç önem vermiyorum.
Son olarak Hayat Mucizelere Gebe’de rol aldın, Sevgili Karım ve Bir Öyle Bir Böyle oyunu devam ediyor. Şimdi de Şeytanın Çocukları vizyonda. Başka projeler var mı?
Hayat Mucizelere Gebe çok güzel bir işti ancak kısa sürdü. Dizi için görüşüyoruz, netleşen bir şey yok. İki oyun da devam edecek, Bir Öyle Bir Böyle revize olmuş haliyle sahnelenecek. İnsanlar ve Fareler var, klasik bir oyun. Onu kabul edeceğim gibi duruyor. Oyunlarım var… Filmlerde rol almak istiyorum, bakalım.
Röportaj: Gizem merve Kaboğlu / Mayıs 2016 – Dipnot Tablet Dergi